Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

DİL VE ANLATIM DERSİ

Aşağa gitmek

Gülenyüz DİL VE ANLATIM DERSİ

Mesaj tarafından Atirpan Çarş. Kas. 14, 2007 11:42 am

DİL VE ANLATIM DERSİ


ÇALIŞMA KAĞIDI



1)Anlatım:Herhangi bir konu üzerinde konuşurken veya bir konu üzerine yazarken,belli bir gayeyi gerçekleştirmek isteriz.Bu gaye,bizi dinlemekte veya okumakta olanlara bilgi vermek,onları nda bizim gibi düşünmelerini,belli bir olay içinde yaşamalarını sağlamak olabilir.Duygu ve düşüncelerimizi maksadına uygun olarak dil ve anlatım kuralları içerisinde ifade etmeye “ anlatım “denir.


2)Anlatıma hazırlık:Neyi ,niçin ve nasıl anlatmak gerektiği üzerinde düşünmeden konuşmak ve yazmak tutarlı olmaz.Kişi hem konuşurken hem de yazarken düşünerek hareket etmek zorundadır.Aksi halde konudan uzaklaşabilir, amacını dışına çıkabilir ve konuyla anlatım biçimi birbirine ters düşebilir.Bu da sözlü ve yazılı anlatımda ki başarıyı engeller.

Dipnot Koyma:Yazıda geçen herhangi bir söz yada sözcükle ilgili olarak sayfa altına koyan aydınlatıcı, ek bilgiler içeren yada kaynak belirten açıklamaya dipnot denir.Yazımızı yazarken kendi birikimlerimizle birlikte başka kaynaklardan da yararlanırız.Bu kaynakları sayfaların altında dipnot olarak belirtiriz.Bu dipnotlar yazının rasgele değil, kaynaklardan yararlanarak bir emek sonucu hazırlandığını gösterir.

Dipnot Koymanın Amaçları:

Yazıda savunulan görüş ve düşüncelerin doğrulunu desteklemek
Bilgilerin kaynağını göstererek,yazanı n katkısını ortaya koymak,
Bilgilerin doğruluk ve güvenirliği ile ilgili olarak okuyucuya deneyim imkanı vermek,
İlgili konularda yazmak isteyenlere başvuru imkanı sağlamak.
Metinde yapı:Her yazı kendi düzeni ,teması ve ifade biçimiyle kendi içinde anlamı olan organik bir birliktir.

Metinde yer alan kelimeler, kelime grupları ve cümleler anlatım bütünlüğünün oluşmasını sağlayan ögelerdir.Bu ögeler anlamlı bir bütün olarak paragrafları oluşturmuş ve paragraflarda metinde anlamlı bir bütün sağlayacak şekilde bir araya getirilmiştir.

Seçilen sözcükler, kullanılan ifadeler ,hedef kitleye ve metnin yazılış amacına uygun olmak durumundadır. Toplanan bilgiler ve kişisel deneyimler de yine hedef kitleye ve metnin yazılış amacına göre düzenlenmelidir.

Metinlerde özelden genele gidilebileceğ i gibi genelden özele de gidilebilir. Ancak tutarlı bir sıra ve derecelendirmenin bulunması gerekir.Ana düşünce etrafında birleşen yardımcı düşünce, bilgi deneyim ve örnekler sebep-sonuç ilişkisine göre düzenlenmelidir.

Gözlem:Ayrıntıları fark etmeyi sağlar.İyi bir gözlemci olan yazar, bu ayrıntıları okuyucuya da hissettirir.

Gözlemlerin etkin olduğu anlatımlarda görsel ögeler öne çıkarılarak betimlemeler yapılır, akla ve düşünceye hitap eden anlatımlarda ise açıklamalı ve tartışmacı bir anlatım yapılır.

Özet Çıkarma:Bir yazıyı ya da yapıtı anlamını yitirmeden belli bir oranda daraltıp küçültmeye denir.

Özetleme, okunan bir yapıtın bellekte rasgele kalan ayrıntıları olmadığı gibi ,yapıtın kimi yerlerinden gelişigüzel alınmış cümleler topluluğuda değildir.Özetleme önemliyi önemsizden alıp özetleme işidir.

Not:Anlatıma hazırlık aşamasında bilgi toplamak , deneyimlerimizi topladığımız bilgilerle zenginleştirmek, düşüncelerimizi gruplandırmak, anlatımı türünün okuyucu ve dinleyici üzerindeki etkisini belirlemek gerekir.bilgi toplamak için okumak ,araştırmak,not almak,özet çıkarmak,alıntı yapmak gerekir.

3)Anlatımda tema ve konu:

Konu:Her yapıtın bir temeli her fikrin bir dayanağı varsa ,her yazınında mutlaka bir konusu vardır.Yazı yazmaya karar veren kişi için ,her varlık,her olay,her düşünce,her mesele kısacası her şey kompozisyon konusu olabilir.

Üzerinde söz söylenilen ,fikir yürütülen yazı yazılan herhangi bir olay ,düşünce veya duruma denir.

Tema:Şiirde meydana getirilen duygu,düşünce ve hayale denir.Konudan hareketle yansıtılmak istenen duygu hali şiirin bütününe sindirilir.

Ana Fikir:Okuyucuya iletilmek istenen düşüncedir.Yazarı n, bir konuyu okuyucuya aktarma amacıyla yazmış olduğu yazının omurgasıdır.

Başlık:Yazı başlığı o yazıda işlenilmesi düşünülen ana fikrin aynasıdır.Yazı başlığı okuyanların ilgisini çekmeli,onlara tesir etmelidir.Okuyucu başlığa bakınca yazının nelerden söz edebileceğini kestirebilmelidir.

Tema ve Konu arasındaki ilişki:

Tema ,sınırlandırılıp somutlaştırılarak “konu” haline getirilir.
Tema daha genel, konu ise daha özel ve somuttur.
Konu görmek ve izlemekle algılanabilirken tema daha çok kavranılır.
Not:Anlatım türü(şiir ,hikaye ,fıkra,makale… .) ,dil ve konu işlenecek temaya göre düzenlenir.

4)Anlatımda sınırlandırma:

Anlatıcını tavrı ve amacı ,temanın sırlandırılmasında etkilidir.Yazar, soyut temaları kişi,zaman, ifade ,anlatım biçimi,mekan, bağlam gibi yollarla somut hale getirir.Yani anlatılan olay,kişiler ,zaman ve anlatılanlarla sınırlandırılır.




Örnek:

Anadolu’da dini-tasavvufi Türk Edebiyatı



Anadolu’da dini-tasavvufi Türk Edebiyatının bellibaşlı mutasavvufları



13.YY’ın bellibaşlı mutasavvufları



Yunus Emre



Yunus Emre’ nin şirlerinde hoşgörü


5)Anlatımın ve Anlatıcının amacı:

Üslup:İfade tarzı.Sanatçının duyuş.düşünüş ayrılığı.Her şair ve yazarın kendine göre bir üslubu vardır.


Anlatımda üslup, amaca ve muhataba göre değiştirilir;çünkü iletişim kurulan kişi yani alıcının durumuna göre ve göndericinin amcına göre iletişim kanalında değişiklik yapılabilir.

Bir konu herhangi bir amaçla yazılmışsa anlatım biçimide bu amaca göre şekillenir.

Örnek:Su iki hidrojen bir oksijenden oluşur.Maddenin üç halinden biridir.(bilimsel)

Su insan hayatının vazgeçilmezlerinden biridir.İnsan hayatında deyimlerin içine kadar bile girmiş olan bu madde hayatın kaynağı kabul edilir.(sanatsal)

İstanbul un en büyük sorunlarından biri olan su sorunu son yıllarda yapılan çalışmalarla çözüme kavuşturuldu. (günlük hayat9

NoT:İletiyi gönderene gönderici,iletiyi alana alıcı,göndericinin vermek istediği mesaja ileti,iletiyi gönderme şekline kanal,iletişimin gerçekleştiği ortama bağlam,alıcının iletiyi algılayarak verdiği cevaba dönüt denir.

6)Anlatımda Anlatıcının tavrı:

Aynı temada ortaya konulan metinlerin farklı olmasının sebebi,her sanatçının bakış açısının ve ifade tarzının farklı olmasıdır.Ayrıca değişen zaman ve mekan ,insanların düşüncelerinin farklılaşması,aynı temanın farklı tarzlarda yorumlanmasını da beraberinde getirir.

· Yazarlar eserlerinde kişiden kişiye değişmeyen,kanı tlanabilen nesnel yargılar kullanabileceğ i gibi ; kişisel düşüncelerini ve duygularının ifade edeceği öznel yargılara başvurabilir.

İstanbul Türkiye’ nin en güzel şehridir.(Öznel anlatım)

İstanbul Türkiye’ nin en kalabalık şehridir.(Nesnel anlatım)

· Yazarın başkasından öğrendiklerini, duydukları nı ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiğ i anlatım dolaylı anlatım,kendi gözlemlerini ve deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatım ise doğrudan anlatımdır.

Ahmet Haşim in şiirlerini çok seviyorum.(Doğ rudan)

Ahmet Haşim Suriye de doğmuş(Dolaylı)

· Yazarın metinde somut veya soyut kelimeler kullanması anlatımda somut veya soyut olması bakımından anlatımı etkiler.Somut anlatım daha çok bilimsel,soyut anlatım ise daha çok felsefi metinlerde kullanılır.

“sevgi” konusu ele alınan bir metinde konunun ele alınış biçimi soyuttur.

“televizyon”konusu ele alınan bir metinde konunun ele alınış biçimi somuttur.

Anlatıcının duyu organlarıyla anlatımı somut anlatım özelliği kazanır, bunların dışında ki anlatıcının başkalarından işittiği veya deneyimlerini ifade ettiği anlatım ise soyut anlatım özelliği kazanır.

Not:İletişimde anlatıcı ile anlatılan nesne veya konu arasında ki ilişki anlatımım öznel veya nesnel,doğrudan veya dolaylı,somut veya soyut olması bakımından anlatımı etkliler.

7)Anlatımım özellikleri:

Duygu ve düşüncelerin açık ve net bir şekilde anlatılması gerekir.Anlatı lacak hal ve olay ,betimleyecek görüş ve sezgi,dile getirilecek duygu ve düşünce anlatıcının zihninde açık ve net biçimde belirlenmelidir. Anlatılacak ,betimlenecek hususlar,dilin bilinen ve kabul edilen kurallarına uyularak düzenlenmek zorundadır.

· Akıcı bir metinde cümleler ,gereksiz ve anlaşılması güç ifadelerden arındığı için metnin anlaşılması daha kolaydır.

· Yalın bir metinde ifadenin sade, gösterişsiz ,kısa ve kesin olması metni okuyan herkesin anlamasını sağlar.

NoT:Söylenişi zor seslerin kullanılması,ses düzeyinde,arka arkaya sert ve yumuşak hecelerden meydana gelmiş sözcüklerin kullanılması sözcük düzeyinde;sözcü k tekrarları ve aynı anlama gelen sözcüklerin bir arda kullanılması, cümle düzeyinde;cümlelerin dil ve düşünüş yönünden sağlam bir bütünlük oluşturması paragraf düzeyinde akıcılığı bozar.Açık olmayan yazılarda anlatım kapalıdır.

8)Anlatımın oluşumu:

· Bir metinde dil öğelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine “bağlaşıklık” (dil bilgisi bağlantısı) denir.


Ya biz yolumuz – un son–u–n-a var-madan gece olursa!



Verilen cümledeki dil öğeleri dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesiyle bağlaşıklık sağlanmıştır.

· Bir metin yalnızca dil bilgisi kurallarına göre düzenlenmez.Dil öğelerinin ifade ettikleri husus ve durumlar arasında anlam bağıntıları da vardır.Bu anlam bağıntılarına bağdaşıklık denir.Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana getirerek oluşturduğu söz gruplarına bağdaştırma denir.

Dil tek tek kelimelerle konuşulmaz.Bir kavramı anlatması için birden fazla kelime yan yana getirilerek bir şey anlatılır.”Ben dergiye yetiştirmek için gün boyu evde zorlukla bir hikaye yazdım”cümlesindeki dil öğeleri (Ben ,dergi, yetiştirmek ,için ,gün boyu ,ev, zorlukla ,bir hikaye ,yazmak) arasında anlam ilişkisi vardır.”Hikaye “yazılan bir şeydir.Bir “yer”de yazılır mesela “ev”de …Öylesine de yazılabilir bir yere “yetiştirmek için “de yazılabilir.Yetiş tirilecek yer bit matbaa,arkadaş ,öğretmen ,okulda olabilir bir “dergi” de olabilir.Yazarken “zorluk”da çekilebilir ,kolaycada yazılabilir.İşte bu cümleyi oluşturan on bir kelimenin bir merkezde anlamlanmasına “ bağdaştırma” denir.

· Bağdaştırmalar, dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşabildiği gibi birbiriyle uyuşmayan kelimelerden de oluşabilir.





Çalı demeti Korkunç kıyafet

Ekili tarla Alışılmış Manyak film Alışılmamış

Kurumuş göller Bağdaştırma Masun bir ıssızlık Bağdaştırma


· Kelime ,kelime grupları yada cümlelerin metinde bulunduğu yere bağlı olarak farklı anlamlar kazanmasına “bağlam” denir.

Arabam sıfırdır bir sorun çıkarmaz. “sıfır”kelimesi cümlelerde

Öğrencilerimden üç kişi sıfır aldı. kullanışına göre anlam kazanır.



9)Anlatım türlerinin sınıflandırılması :

İletişime katılan ögeler(gönderici, alıcı,ileti, kanal ,bağlam),alıcıda uyandırılmak istenen etki (konu,tema)ve anlatıcının konu veya nesne karşısındaki tavrı(üslup,anlatı m)anlatım türünü belirler.

Bir anlatımda amacımız heyecanlandırmak ise o şeyi olay veya olaylar yoluyla okuyanları adeta olayı yaşayacak bir şekilde hikaye ederiz.Okuyanları bir hayal vasıtasıyla ilişkilendirmek, o şeyi gözleri önünde canlandırmak istiyorsak ,sanatlı ,imalı ifade kullanarak onu bir tablo gibi canlandırarak betimleriz.Amacı mız ise sanatsız ve açık bir ifadeyle doğrudan doğruya anlatma yolunu tercih ederiz.Verilen bilgi ve haberler konusunda okuyanları inandırmak istiyorsak amacımızı ispat ve delillerle ifade ederiz.Anlatı m türleri:

· Öyküleyici anlatım

· Betimleyici anlatım

· Göstermeye bağlı anlatım

· Öğretici anlatım

· Açıklayıcı anlatım

· Kanıtlayıcı anlatım

· Tartışmacı anlatım

· Coşku ve heyecana bağlı anlatım

· Destansı anlatım

· Acı ve hüzün verici anlatım

· Düşsel anlatım

· Mizahi anlatım

· Emir edici anlatım

· Söyleşmeye bağlı anlatım

· Gelecekten söz eden anlatım …vb

Not: Hikayede betimleyici-öyküleyici anlatım

Makalede kanıtlayıcı-açıklayıcı anlatım kullanılır.
www.sair.us/dil-ve-anlatim-dersi-calisma-yontemleri/+dil+anlat%C4%B1m+a%C3%A7%C4%B1k+olmayan+yaz%C4%B1lar&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr" target="_blank" rel="nofollow">http://216.239.59.104/search?q=cache:MlElIu0pUoMJ:www.sair.us/dil-ve-anlatim-dersi-calisma-yontemleri/+dil+anlat%C4%B1m+a%C3%A7%C4%B1k+olmayan+yaz%C4%B1lar&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr ALINTIDIR
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz YAZIN TÜRLERİ

Mesaj tarafından Atirpan C.tesi Ara. 08, 2007 12:39 pm

7D Biyografi (Yaşamöyküsü)/Oto-biyografi




Kendi alanlarında ünlü olmuş, siyaset adamı, edebiyatçı, sporcu, bilim adamı, ses, sinema, tiyatro sanatçısı, gazeteci, ticaret adamı gibi kişilerin hayatlarını, neler yaptıklarını, ülke ve dünya insanlığına neler kazandırdıklarını, hayatlarının önemli başarılarını ve dönüm noktalarını bütünüyle anlatan yazı ve kitaplara biyografi (yaşamöyküsü) denir.



Bir kişinin hayatını ayrıntılı olarak veren kişisel biyografi kitapları olduğu gibi, birden çok kişinin hayat hikâyelerini bir araya getiren genel biyografi eserleri de vardır.

Örneğin antolojilerde, ansiklopedilerde, yıllıklarda birden çok kişinin biyografileri çok kısa olarak ana hatlarıyla verilir. Bu eserlerde ya da yazarın kitabının arka kapağında veya iç sayfasında yer alan biyografiler genellikle kısadır. Ayrıntıları atılmış daha çok doğum ölüm tarihleri, doğum yerleri, bitirdikleri okullar, çalıştıkları işler, yazdıkları eserler ve önemli başarıları anılmakla yetinilir. Her döneme, her mesleğe ve her millete ait kişilerin biyografilerini veren eserlere evrensel biyografi, bir millete ait kişilerin biyografilerini verenlere ulusal biyografi, bir bölgeye mensup kişilerin biyografilerinin toplandığı eserlere bölgesel biyografi, belli bir mesleğe mensup kişilerin yer aldığı eserlere meslekî biyografi, belli bir dönemde yaşayanların hayat hikâyelerinin verildiği eserlere de dönem biyografisi denir. Dönem biyografisine çağdaş insanların yer aldığı Who's Who? (Kim Kimdir?) adlı eseri gösterebiliriz.



Biyografiler yazım tekniğine göre de farklılıklar arz etmektedir. Bunları kısaca şöyle sınıflandırabiliriz:



a. Bilimsel biyografi



Biyografik bilgileri kronolojik bir sıra içerisinde, alt başlıklar halinde, onun dönemi içindeki konumunu, getirdiği yenilikleri, gösterdiği başarıları, eserlerini, eserlerinin değişik özelliklerini eleştirel bir tutumla, belgelere, araştırma ve incelemelere dayalı olarak veren çalışmalara bilimsel biyografi ya da biyografik monografi denir. Bu tür eserlerde kişinin doğumu, yetişmesi, öğrenimi, çalışma hayatı, türlerine göre eserleri, eserlerinin önemi, şekil ve muhteva özellikleri, başarıları, ödülleri ve başka özellikleri bölümler halinde verilir. Bilimsel biyografi türüne şu örnekler verilebilir: Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret Devir-Şahsiyet-Eser (1971); İsmail Parlatır,



b. Biyografik roman



Roman, hikâye gibi tahkiye kurgusu içerisinde, olay anlatımı üslûbuyla kişiyi bir roman kahramanı gibi olayların içindeki konumlarıyla sunan eserlere de edebî biyografi ya da biyografik roman denir. Biyografik romanlarda kişinin ruhsal ve fiziksel özellikleri, davranışları, duyguları, düşünceleri, tepkileri, tavır alışları, giyinişi gibi

pek çok değişik özellikleri ayrıntılı olarak verilip bir anlamda onun portresi çizilir. Hayatı içerisinde canlı, yaşayan bir kişilik olarak sergilenir. Buna örnek olarak M. Emin Erişirgil'in Mehmet Akif /İslâmcı Bir Şairin Romanı (1956); Tahir Alangu'nun Ömer Seyfettin (1968) adlı eserleri verilebilir. Ayrıca Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı romanı da bu türün en iyi örneklerindendir. Yazar bu romanında hocası Mustafa İnan'ı merkez alarak bir dönemin idealist neslinin hayatını yansıtmıştır.



c. Nekroloji



Ölen ünlü bir kişinin hemen ölümünden sonraki günlerde genellikle gazete ve dergilerde yakın çevresinde yer alan kişiler tarafından onun üstün niteliklerinin, erdemlerinin, çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anlatıldığı yazılara denir. Bu yazılar bir anlamda öleni çok seven birinin ağıtları, duygusal, öznel açıklamalarıdır.

Bu tür yazılara örnek olarak Yahya Kemal'in ölümü dolayısıyla kaleme alınmış şu yazıları verebiliriz: Vehbi Cem Aşkun, "İstanbul Aşığını Kaybetti" (Dün-ya, 5 Kasım 1958); Nimet Behsuz, "Büyük Şairin Arkasından" (Yeni Gün, 3 Kasım 1958); Cenap Gedikoğlu, "Bir Dev Şair Göçtü" (Yeni Gün, 5 Kasım 1958).



Oto-biyografi:



Bazı ünlü kişiler hayattayken kendi hayat hikâyelerini yazmışlardır. Bunlara da oto-biyografi (özyaşamöyküsü) denir.



Önceleri biyografiler, genellikle kralların, büyük din adamlarının ya da olağanüstü kahramanlıklar göstermiş kişilerin hayatıyla sınırlıydı. Bunların biyografilerinde genellikle onların gerçek özelliklerinin ve niteliklerinin yanında efsanevî, menkıbevî özellikleri de vurgulanırdı. Kahramanların yüceltilmiş kişilikleri o topluma bir özgüven aşılıyor, ayrıca model kişilikleri sunularak onlar gibi olunması salık veriliyor ve bazı hikmetli davranışlarıyla da ibretli dersler verilmesi amaçlanıyordu.

Örneğin Tanzimat’tan önce klâsik Türk edebiyatında yazılan menakıpnameler, tarikat büyüklerinin kerametlerle dolu olağanüstü hayatları verilir.



Türk edebiyatında ilk biyografik eser, Malik Bahşi'nin Feridüddin-i Attar'dan çevirmiş olduğu Tezkiretü'l-Evliya'dır.



Daha çok mesleklerine göre düzenlenmiş ve birden fazla kişinin biyografisinin yeraldığı tezkire, menakıb, vefeyat, devha, sefine, tuhfe, hadika, fihrist, silsilename, şairname, gazavatname, sicil gibi adlar altında birçok eser kaleme alınmıştır. Menakıpname ya da velâyetname denilen eserlerde tarikat büyüklerinin, evliyaların, pir ve şeyhlerin olağanüstü halleri, kerametleri ve diğer kişisel özellikleri anlatılır.

Yayımlanmış bazı menakıpnamelere şu örnekler gösterilebilir: Hacımsultan

Velâyetnamesi (Rudolp Tschudi); Hacı Bektaş Velâyetnamesi (Erich Gross).Vakayinamelerde de birçok devlet adamının biyografilerine ait malzemelerbulmak mümkündür.



Şuara Tezkireleri:

Şairlerin biyografilerine, eserlerine yer veren, şiirleri hakkında değerlendirmelerin bulunduğu eserlere şuara tezkiresi denir.

Türk şairlerinin biyografilerinin toplandığı ilk Türkçe şuara tezkiresi XV. Yüzyılda kaleme alınan Ali Şir Nevayî 'nin Mecâlisü'n-Nefâis adlı eseridir.
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz Geri: DİL VE ANLATIM DERSİ

Mesaj tarafından Atirpan C.tesi Ara. 08, 2007 1:00 pm

insanlar neden anı yazar?
1- Kişinin kaybolup gitmesine gönlü razı olmadığı bir gerçeği ortaya koymak. 2- Yazma alışkanlığı içerisinde bulunmak.
3- Birlikte yaşadığı kişilerden kimilerine karşı duyduğu hayranlığı belirtmek.
4- Tarih ve kamuoyu karşısında hesaplaşmak, pişmanlık duygularını anlatarak rahatlamak, bir çeşit günah çıkarmak.
5- Gelecek kuşaklara uyarılarda bulunmak, ders vermek.

Anılar aynı zamanda yaşanılan çağın toplumsal durumuna, kültürel özelliklerine ilişkin önemli gözlem ve bilgileri de kapsar. Bu bakımdan, anı türünde yazılmışeserler,çoğu kez okurlara bir çok tarihi olayları da canlı olarak anlatılırlar.

Anı: kişisel yaşantının bütünü ya da belli bölümlerini ya da gözlemleri dile getirmek amacıyla yazılmış edebi metinler ya da kayıtlardır. Otobiyografi ile karıştırılabilen Yanı, ondan dışsal olaylara verdiği önem nedeniyle ayrılır. Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış boyutları da geniş olarak yer alır. Otobiyografide yazar öncelikle kendilerini konu edinirken, anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel olaylarda rol oynamış ya da bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir. Bu kişilerinde yaşadığı şeyleri bir defter ya da bir kağıda aktarmasıdır. Başlıca eserler:Namık Kemal:Magosa Hatıraları;Ahmet Rasim:Şehir Mektupları;Halit Ziya Uşaklıgil:Saray ve Ötesi;Falih Rıfkı Atay:Çankaya.
DİL VE ANLATIM DERSİ Ogrenci
‘Anı’nın eski karşılığı ‘hatıra’dır. Edebî bir tür olarak anı, bir kişinin aklının erdiği dönemden itibaren görüp yaşadığı, kendisi ve toplum için önemli gördüğü olayları ve durumları belli bir sistem içinde yazıya döktüğü, genellikle, otobiyografik metinlere denir. Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken; anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını belleğe ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen aksettirmekten uzaktır, büsbütün objektif olması beklenemez. Toplumların sosyal hayatlarında anı aktarmak önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları anlatırlar.

S3

ANI – GÜNLÜK FARKI

Anıyı günlükten ayırmak gerekir.Günlük, günü gününe yazılan olaylar,duygular,düşüncelerle oluşur. Anı ise genellikle, üstünden uzun yıllar geçmiş olayları, durumları dile getirir.Bundan dolayı, gerçeğe uygunluk bakımından günlüklerin daha inandırıcı olma şansı vardır.

TÜRK EDEBİYATINDA ANI
Eski edebiyatımızda bu türün ilk önemli eseri, Babür Şah’ın anılarını kapsayan “Babürname” dir.Ebulgazi Bahadır Han’ın” Şecere-i Türki” si de bir anı kitabıdır.Yeni edebiyatımızda anı türünden eserler, Tanzimat’tan sonra yazılmaya başlanmıştır.

1- Ahmet Rasim, Gecelerim- Falaka- Fuhş-i Atik
2- Halit Ziya, Kırk Yıl- Saray ve Ötesi- Bir Acı Hikaye
3- Hüseyin Cahit Yalçın, Edebi Hatıralar
4- Yakup Kadri , Anamın Kitabı- Gençlik ve Edebiyat Hatıraları-Vatan Yolunda- Zoraki Diplomat- Politikada 45 Yıl
5- Yahya Kemal, Siyasi ve Edebi Portreler- Edebiyata Dair- Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
6- Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı- Mor Salkımlı Ev
7- Yusuf Ziya Ortaç, Portreler- Bizim Yokuş
8- Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları- Aşina Yüzler
9- Aziz Nesin, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez
10- Oktay Akbal, Şair Dostlarım
11- Salah Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu
12- Mina Urgan, Bir Dinazorun Anıları

GÜNLÜK

Bir kimsenin günü gününe tuttuğu, üzerine tarih attığı, günlük yaşamından kesitler sunduğu notlara denir. Günlük dediğimiz tür, yazarın kendi kendisiyle alçak sesle konuşmasından doğmuştur. Günlük; içe dönük ve dışa dönük günlükler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Bunlardan dışa dönük günlükler yayımlanmak için tutulan günlüklerdir. Bu yönden de günlükçü gözlerini kendi içine değil, dışa çevirir.Hemen her olay, olgu ya da insanlık durumundan söz açar günlükçü. Böylece kendi zaman dilimi içindeki devinimlerden,düşünsel akımlardan haber verilir bu tür günlüklerde.Bunun için de bunların belgesel bir değeri vardır.
İçe dönük günlüklere, ruhbilimsel günlük de diyebiliriz. Bu günlükte, günlükçü gözlerini kendi içine çevirir, kendini tanımaya çalışır. Bu türde yazılan günlüklere özel günlük diyenler de vardır. Yazar, okuduğu bir kitaptan, bir dostundan ya da arkadaşından bile söz ederken sürekli olarak kendini öne çıkarır. Günlükçü en gizli sırlarını bile açıklamaya çalışır bu tür günlüklerde.Kıskançlığını, cimriliğini, yetersizliklerini ya da yeteneksizliklerini yazmaktan çekinmez. Yazarlardan, siyaset adamlarına, din adamlarından, kumandanlara, ünlü kimselerden, idamlık mahkumlara değin nice kişiler günlük tutmuşlardır. Günlükler yazarlarının yaşamlarına, yazıldıkları dönemlere ayna tutarlar. Bizde nedense gelişmiş bir yazınsal tür değildir günlük. Ömer Seyfettin, Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay’ın çok sınırlı denemeleri vardır. Terimsel anlamıyla günceleriyle Nurullah Ataç başarılı örneklerini vermiştir yazınımızda. Daha sonra Salah Birsel, Oktay Akbal,
Muzaffer Buyrukçu, Tomris Uyar...... ürünler vermiştir bu türde.

BİYOGRAFİ ( YAŞAM ÖYKÜSÜ )
Yaptıklarıyla, yaşayışlarıyla okurların ilgisini çekebilecek nitelikte olan kişilerin (değişik kaynaklardan yararlanarak) yaşamlarını inceleyip anlatan düz yazı türüne denir.Kuşkusuz sıradan kişiler değildir biyografisi yazılacak olanlar. Bunlar, yaşadıkları dönemin siyasal, toplumsal etkinliklerine karışmış ya da çalışma ve buluşlarıyla dönemlerini etkilemiş kimselerdir.Biyografi yazarlarının bu kişileri, olabildiğince gerçeğe uygun bir biçimde, yansız bir yaklaşımla anlatması gerekir. Biyografi yazma, birtakım ön çalışmalar yapmayı gerektirir. Önce yaşam öyküsü yazılacak kişiyle ilgili kaynaklar, belgeler saptanır. Bunlardan yararlanılır. Bu yönden de belgesel boyutludur biyografiler.Kişinin mektuplarından, günlüklerinden, anılarından yararlanılabilir. O kişiyi tanıyanlardan, eş ve dostlardan yararlanılır.
Biyografi ikiye ayrılır.

1-SERGİLEYİCİ BİYOGRAFİLER

İşin içine düş gücünü karıştırmadan bir karakter oluşturma, o kişinin yaşam
serüveninİ olduğu gibi yansıtma işidir.Yazar, hiç değiştirmeden, o kişinin yaşamını yönlendirmiş ve biçimlendirmiş olayları birbirine bağlantılı bir biçimde verir.Olaylarda, tarihlerde gerçeğe sıkı sıkıya bağlı kalır.

2-YAPINTISAL BİYOGRAFİLER

Yazar bu tür biyografilerde alabildiğince kendini siler, bunun yerine biyografisi yazılanın iç dünyasına girer,onun gibi duymaya, onun gibi davranmaya çalışır.Yaşanmış şeyleri biyografi yazarı düşsel bir düzen içerisinde vermektedir.Bununla birlikte yerde, tarihte, kahramanın yaşam olaylarında bir değiştirme yapmaz.

OTOBİYOGRAFİ (ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜ)

Toplumsal yaşamın herhangi bir kesiminde, bilim ve sanat alanlarının herhangi bir dalında etkinlik göstermiş, başarı kazanmış bir kimsenin kendi yaşamını anlattığı düzyazı biçimine de otobiyografi denir.
Biyografiden ayrılan yanı birincisinin üçüncü kişili bir anlatımla verilirken, ikincisinin birinci kişili bir anlatımla biçimlendirilmiş olmasıdır. Otobiyografilerin değeri,geniş ölçüde yazarın içtenliğine,gerçeğe bağlılığına, doğallık ve yalınlığına bağlıdır.

Otobiyografiler yaşanılanı “ben “ in içinde kalarak verir.Otobiyografilerin en belirleyici yönü, yazarın kendi özel dünyasıyla sınırlandırılmış olmasıdır.Yazar bu sınırlar içerisinde kalır,başkalarını anlatma, tanık olduğu şeyleri öne çıkarma pek ilgilendirmez onu.Bunun yerine özel duygularını, yönelim ve yönsemelerini anlatmaya ağırlık verir.Kısacası kendi öz yaşam serüvenini
kendi kalemiyle dile getirir.Otobiyografi bir yazı biçimi olarak bizim yazınımızda pek gelişmiş değildir.Ancak son yıllarda bu türün başarılı bir örneğine “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” adlı yapıtıyla Aziz Nesin vermiştir.

ELEŞTİRİ

Bir edebiyat ve sanat eserini çeşitli yönleriyle inceleyip, açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazılara eleştiri (tenkit ) adı verilir. Bu alanda sürekli eser veren yazarlara da “münekkit” ( eleştirici) denir.
Eleştiri edebiyat ve sanat eserlerini açıklama ve yargılama sanatı diye de
tanımlanabilir.Bu durumda,eleştirmen de başkalarının yazılarını yargılamakla kendini görevli sayan bir yazardır.Eleştiri yazılarında bir edebiyat ve sanat eseri tanıtılır, biçim ve öz bakımından özelliği açıklanır,edebiyat ve sanat eseri tanıtılır,biçim ve öz bakımından özelliği açıklanır,edebiyat ve sanat tarihi bakımından önemi ve değeri belirtilir;bu arada yetersizlikleri de ortaya konur. Başka bir deyişle edebiyat ve sanat eseri üzerinde yorum ve değerlendirmeler yapılır.

ELEŞTİRİ TÜRÜNÜN GELİŞMESİ :

Bugünkü anlamda eleştiri türünün önce Batı edebiyatında başladığını
söyleyebiliriz.Eserleriyle bu yazı türünün gelişmesine katkıda bulunan ilk yazarların tamamı Fransızdır. (Nicalos Boileau – Saint Beuve – Hippolyte Taine ) Türk edebiyatında eleştiri alanında yazı ve eserlere çok az rastlanır. Eleştiri örnekleri bizde Tanzimat ile başlar.İlk eleştiri yazısını Şinasi yazmıştır. Onu, “ Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir” başlığı altındaki yazısıyla (1866) Namık Kemal ve “Şiir ve İnşa” makalesiyle Ziya Paşa izlemiştir.Daha sonraki yıllarda Cevdet Paşa’nın “ Belagat-i Osmaniye” ve Recaizade Mahmut Ekrem’in “Talim-i Edebiyat” adlı kitapları eleştiri alanında değişik görüşlerin ortaya çıkmasına, hatta kalem kavgalarına yol açmıştır. Edebiyat- Cedide döneminde eleştiri alanında daha belirgin bir canlılığa rastlarız.O yıllarda eleştirileriyle dikkat çeken edebiyatçılar arasında Tevfik Fikret, Halit Ziya, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Şuayip’i sayabiliriz.
Ancak edebiyatımızda eleştiri türü Batıdaki anlamıyla 1908’den sonra gelişmeye başlamıştır.” Yeni Lisan”,”Milli Edebiyat”, “Milli Vezin “ gibi önemli sorunlar kimi şair ve yazarları bu konuda yazılar yazmaya yöneltmiştir.(Fuat Köprülü, Ali Canip Yöntem, Reşat Nuri Güntekin, Abdülhak Şinasi Hisar gibi)
Cumhuriyet döneminde eleştiri alanındaki uğraşlar şiir, roman, tiyatro ve sinema gibi çeşitli sanat dallarını da kapsayacak biçimde yoğunlaşmıştır.Nurullah Ataç, Refik Ahmet Sevengil, Sabri Esat Siyavuşgil, Hikmet Dizdaroğlu, Mehmet Kaplan,Vedat Günyol gibi yazarlarımız eserleriyle eleştiri türünün gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. ( Adnan Benk, Rauf Mutluay, Mehmet Fuat, Metin And, Asım Bezirci,Fethi Naci, Nejat Özön, Emin Özdemir, Doğan Hızlan da eleştiri yazarlarıdır.)

ELEŞTİRİ ÇEŞİTLERİ

TARİHİ ELEŞTİRİ :

Bu çeşit eleştirilerde üzerinde durulan edebiyat ve sanat eseri, kaleme alındığı çağ veya dönemin özellikleri dikkate alınarak incelenir. Eserin edebi ve estetik niteliği, yazarın görüş ve düşünceleri ait olduğu zaman diliminin
Zevk ve anlayışına göre açıklanır, yorumlanır.Bu çeşit eleştirilerde, yazarın yaşamı ve çağdaşları ile olan ilişkisi de açıklanmaya çalışılır.

TOPLUM BİLİMSEL ELEŞTİRİ :
Bu eleştirilerde, ele alınan bir edebiyat ve sanat eserinin, toplumsal şartlar ve değerler bakımından incelendiğini görürüz. Eleştirmen, incelediği esere yazıldığı zamanın toplumsal özelliklerini yansıtması gereken bir belge olarak bakar.Yargılar bir takım toplumsal olay ve olgulara göre verilir.

ÖZYAŞAMSAL( BİYOGRAFİK) ELEŞTİRİ :

Bu eleştirilerde yazar ile eseri arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasına önem verilir.Eserin ne gibi kişisel dürtüler veya etmenler altında oluştuğu açıklanmaya çalışılır

RUH BİLİMSEL ELEŞTİRİ :

Bu çeşit eleştirilerde, eserle yazarın ruhsal yaşantısı arasındaki ilişkilerin
incelenmesi amaçlanır.Eleştirmen, sanatçının duygularını, yönelimlerini, sezişlerini, içgüdülerini açıklamakla yetinmez, ayrıca eserde anlatılan kişilerin durum ve davranışlarını da yine ruhsal açıdan betimlemeye çalışır.

İZLENİMCİ ELEŞTİRİ :
Bu eleştirilerde belirli ölçülere uyma zorunluluğu yoktur. Eleştirmen, ele aldığı konuyu incelerken kendisini tamamıyla bağımsız ve özgür hisseder. Onun dayandığı tek ölçüt kişisel beğenisidir.Okuduğu, incelediği eserden zevk almış veya onu bazı yönlerden beğenmiş ise eseri o duygular içinde anlatmaya çalışır.

DİLBİLİMSEL ELEŞTİRİ :

Bu eleştirilerde eser, tarihi, toplumsal etmenlerle birlikte yazarın kişiliği de bir kenara bırakılarak herşeyden önce bir dil ürünü olarak ele alınır. Eser, dilbilim açısından gözden geçirilir. Eserde yer alan tipik kelime, deyim ve terimlerin durumu incelenerek yazarın anlatım özellikleri belirlenir.
ÇOK YÖNLÜ (EKLEKTİK) ELEŞTİRİ :

Bu eleştirilerde edebiyat ve sanat eserleri değişik yönden değerlendirilir.Eleştirmen,ele aldığı eseri değerlendirirken tek bir öğretiden, ilke veya görüşten hareket etmez.Tarih, toplumbilim, ruhbilim vb. bilim dallarına özgü yaklaşım ve yöntemleri sırası geldikçe kullanır


En son tarafından C.tesi Ara. 08, 2007 1:20 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz şiir

Mesaj tarafından Atirpan C.tesi Ara. 08, 2007 1:04 pm

ŞİİR Tezahurat

Şiir,en eski edebiyat ürünüdür.Her toplumda sanat amacıyla önce şiir söylenmiş;
günlük hayatta kullanılan nesir, ancak yazının bulunmasından sonra sanat alanına
girmiştir.Bu demektir ki, nesre dayalı edebiyat türleri, şiire göre çok yenidir ve
edebiyat şiirle başlar.
Değişik sanat anlayışına bağlı olarak şiirin çeşitli tanımları yapılmış, hatta onun
tanımlanamayacağı bile öne sürülmüştür.Şiiri zengin hayallerle, ritimli sözlerle,
seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebiyat türü diye tanımlayabiliriz.
Şiirde günlük dilin sözcüklerine özel anlamlar yüklenir.Duygu, düşünce ve izlenimler
birtakım hayallere, sembollere, söz sanatlarına başvurularak anlatılır.Bazı şiirler
uyak,ölçü gibi birtakım kurallara uyarak yazılır, bazıları ise biçim bakımından serbest
olur.Nazımla şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Nazım bir anlatım yoludur, şiir ise
anlatım türüdür.
ŞİİRİN AYIRICI ÖZELLİKLERİ:

Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz: Nesirden farklı oluşu,seslerin uyuşmasına ve
kulağa hoş gelecek biçimde akışına dayanması, şarkıya benzeyişi ve hayallerle
örtülüşü.Şiirin düzyazıdan kurtulması;sembollere ve müziğe yatkın anlatım yollarına
başvurması ve duyguların yoğunluğuyla yani lirizm ile gerçekleşebilir.

ŞİİRİN ÇEŞİTLERİ . 82

19.yy sonlarına kadar sürüp gelen klasik bölümlemeye göre, beş çeşit şiir vardır.Lirik,
pastoral, didaktik,epik,dramatik. Bugün, böyle kesin bölümlere pek bağlı
kalmıyoruz.Çünkü şiir türlerini birbirinden ayırmak çok zordur.

1)LİRİK ŞİİR . 22

İçten gelen duyguları çoşkulu bir dille anlatan şiir türüdür. Şiirin en yaygın ve çeşitli
şekli, bireysel duyguları daha yoğun olarak dile getiren lirik türdür.Lirik şiir insanın
bütün duygularını içine alır.

2) PASTORAL ŞİİR. hıh

Doğa güzelliklerini,orman, yayla, dağ,köy ve çoban yaşayışını, bunlara karşı duyulan
sevgi ve özlemleri anlatan şiir türüdür.Pastoral kelimesi çobanlara ilişkin
demektir.Batı edebiyatlarında doğrudan doğruya doğa manzaralarını canlı bir
biçimde anlatan şiirler idil, konuşma biçiminde yazılan pastoral şiirlere de eglos denir.

3) DİDAKTİK ŞİİR:Yamuk hehe :

:Belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek,bir ahlak dersi
çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü az olan şiir türüdür.Kısaca
belirtmek istersek,didaktik şiir, öğretici şiir demektir.Didaktik şiir;bilim, sanat, zanaat,
felsefe, ahlak, din gibi konularda temel ilke ve kuralları öğretmek amacıyla yazılan
şiirdir.( Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig, Aşık Paşa’nın Türklere tasavvufu öğretmek
için yazdığı Garipname, ünlü Divan şairi Nabi’nin oğluna öğüt vermek için yazdığı
Hayriyye adlı mesneviler, bu türün ünlü örnekleridir.)

4) EPİK ŞİİR : 544
Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik ve yurt sevgisi olan ya da tarihsel bir olayı
çoşkulu bir anlatımla işleyen uzunca şiirlere denir. Aynı anlamda destansı şiir,hamasi
şiir ve kahramanlık şiiri terimleri de kullanılır
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz ELEŞTİRİ

Mesaj tarafından Atirpan C.tesi Ara. 08, 2007 1:11 pm

Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını dile getirerek göstermek amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir. Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir.
Eleştiri okulları üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma, dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini savunur. Yaratma, eserin iç dünyasıdır, yani sanatçı. Dil ise, Rus biçimcilerinin yöntemidir ve eseri dil sistemi olarak görür.
Türkiye'de Eleştiri


Tanzimat dönemi Romantikleri Şinasi, Namık Kemal, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid; Realistleri Samipaşazade Sezai, Beşir Fuad, Nabizade Nazım, Mizancı Murad'tır.
Serveti Fünun döneminde, Cenap Şahabettin intikad (sahte parayı gerçeğinden ayırmak)anlayışıyla tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştiricileridir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar. Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi. Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir. Çağdaş eleştirmenler Mehmet Kaplan, Tahsin Yücel, Akşit Göktürk, Şara Sayın, Ünsal Oskay, Murat Belge, Orhan Burian, Tahir Alangu, Memet Fuat, Mehmet Doğan, Bedrettin Cömert, Enis Batur, Nihat Sami Banarlı, Cemil Meriç, Kenan Akyüz, Melih Cevdet, Konur Ertop, Orhan Şaik Gökyay, Alpay Kabacalı, Cevdet Kudret, Agah Sırrı, Berna Moran, Rauf Mutluay, Yaşar Nabi, Ahmet Oktay, Atilla Özkırımlı, Nermi Uygur ve Fuat Köprülü.
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz