Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ŞİİRDE EDEBİ SANAT

Aşağa gitmek

Gülenyüz ŞİİRDE EDEBİ SANAT

Mesaj tarafından reredan Çarş. Kas. 14, 2007 1:21 pm

Klâsik Edebiyat Bilgisi (Belagat) Bağlamında Anlam



Arap ve İran edebiyatları yoluyla, edebî sanatlara dair kavram ve tanımlar Türk edebiyatına girmiş, özellikle Klâsik Edebiyat metinleri bu sanatların etkisi altında yazılagelmiştir. Anlam konusunu ele alırken, bu bağlamı da göz ardı etmemek gerektiği düşüncesinde olduğumuz için, genel olarak Divan edebiyatında anlamı içeren ne tür kavramlar ve tanımlar var, bu bölümde bunun üzerinde durulacaktır.

Edebî bilgiler, belagat, beyan vb. adlandırmalarla ifade edilen edebî sanatlarda anlam “manaya dayalı sanatlar” adı altında incelenmişse de “mecazlar” konusunun da anlam içerdiği düşünülerek “mecazlar” ve “anlam sanatları” adı altında iki başlıkta, Divan edebiyatında anlam konusu ele alınmıştır.[1]



A. MECAZLAR



1. Teşbih (Benzetme)



Sözü daha etkili bir duruma getirmek için aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmektir. Teşbih bir mecaz sanatı değildir. Çünkü kelimeler gerçek anlamlarında kullanılır.



Benzetmede şu dört öğe yer alır:



a) Benzetilen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha güçsüz olan.



b) Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün, daha güçlü olan, kendisine benzetilen.



c) Benzetme Yönü: Birbirine benzetilen şeyler arasındaki ortak ilgi ve benzeyiş. Bu ilgi nitelik bakımından dört türlüdür.



aklî: Akıl ve mantık ölçüleriyle anlaşılabilen benzetme

hissî: Beş duyu ile anlaşılabilen benzerlik.

hayalî: Ancak hayal gücüyle kavranabilen benzerlik.

vehmî: Gerçekte olmayan benzerlik.



ç) Benzetme Edatı: Kelimeler ve kavramlar arasında ilgi kuran edat ya da edat görevinde olan kelimelerden oluşur. Benzetmelerde şu edatlar kullanılır: gibi, bigi, kimi, sanki, meğer ki, gûyâ, tıpkı, misl, misillü, niteki, nitekim, misâl, sıfat, tek, benzer...

Benzetme öğelerinden birinin ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dört türlü benzetme vardır.



a. Ayrıntılı benzetme: Dört öğesi de bulunan benzetme:

Örnek:

Ahmet tilki gibi kurnazdı.



Gül hasretinle yollara dutsun kulağını

Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr

(Bakî XVI. yüzyıl)

b. Kısaltılmış benzetme: Benzetme yönü söylenmemiş benzetme.

Örnek:

Ahmet tilki gibidir.





c. Pekiştirilmiş benzetme: Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.

Örnek:

Ahmet kurnazlıkta tilkidir.

Lebin letâfeti söylense goncenin sözü yok

Sözün halâveti anılsa şekkerin tuzu yok

Dudağın inceliği söylense goncanın sözü yok. Sözün tatlılığı anılsa şekerin tuzu
yok

(Necatî XV. yüzyıl)



ç. Açık benzetme: Hem benzetme yönü hem de benzetme edatının kullanılmadığı benzetmedir.

Örnek:

Tilki Ahmet.



Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ

Âh kim ben hüsnünün bunca belâsın bilmedim

(Ahmed Paşa XV. Yüzyıl)



2. Mecaz

Bir kelimeyi ya da sözü gerçek anlamı dışında kullanmaktır. Bir kelimenin gerçek anlamının değil de mecaz anlamının kastedilmesi için iki anlam arasında bir ilgi bulunması gereklidir. Bu ilgiye "karine (delil)" adı verilir.



Mecaz ikiye ayrılır:



A. Aklî Mecaz: Bir eylemi asıl özneden başkasına dayandırmaktır. Aklî mecazda öğeler gerçek anlamlarında kullanılır.



Örnek:



Geçen yıllar saçınızı ağartmış.



Saçı ağartma fizyolojik ve biyolojik gelişmelere değil geçen yıllara dayandırılmıştır.



B. Lügavî Mecaz: Bir kelimenin ya da sözün bir ilgi dolayısıyla sözlük anlamlarından başka anlamları göstermesidir. Mecaz-ı Mürsel ve istiare olmak üzeri ikiye ayrılır.



I. Mecaz-ı Mürsel (Düzdeğişmece, Metonomi)



Bir sözü gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden kullanmaktır. Bu türün örneklerine daha çok deyimlerde rastlanır.

Mecaz-ı mürselde şu iki niteliğin bulunması gerekir:

a. Kelimenin ya da sözün gerçek anlamının dışında kullanılması.

b. Gerçek anlamında kullanılmasını engeleyen bir durumun olması.

Örnek:

göze girmek



Burada göz kelimesi gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Çünkü gerçekte bir insanın gözüne girilmesi mümkün değildir.



Bir nice doyunca kanalım câm-ı murâda

Bir lahza komaz sâki-i devrân elimizde

(Nefî XVII. yüzyıl)





II. İstiare (Eğretileme, Metafor)

Bir sözü benzetme amacıyla başka bir sözün yerine kullanmaktır. Bu sanatta hem mecaz, hem de benzetme özellikleri vardır. İstiarede üç niteliğin bulunması gerekir.



a. Kelimenin gerçek anlamı dışında kullanılması.

b. Benzetme amacının bulunması.

c. Kelimenin gerçek anlamında kullanılmasını engelleyen bir durumun bulunması.

Örnek:

Soğuk ay öptü beyaz ensesini.

(Yahya Kemal Beyatlı XX. yüzyıl)

Burada öptü kelimesi mecaz anlamda kullanılmıştır. Öpmek fiilinin gerçek anlamında kullanılmasına imkân yoktur. Çünkü ayın dudağı olamayacağı gibi bir engel vardır.

İstiare ifadeyi daha canlı, daha güzel, şiddetli ve heyecanlı hâle getirir. Bu özelliğinden dolayı çok kullanılan edebî sanatlardan biridir.



a) Açık istiare: Benzetme öğelerinden yalnızca benzeyen ile yapılan istiaredir. Bu türden istiarede benzetilen söylenmez. Divan edebiyatındaki mazmun(kalıplaşmış mecaz)ların çoğu açık istiare durumundadır.

Örnek:

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor

Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.

(Mehmed Âkif Ersoy XX. yüzyıl)

Güneşten maksat "Türk askeri"dir.



b) Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden yalnız benzetilenle yapılan istiaredir. Bu türlü istiarede benzeyen söylenmez.

Örnek:

Minnet Hudâ'ya devlet-i dünyâ fenâ bulur

Bâkî kalır sahîfe-i âlemde adımız

(Bakî XVI. yüzyıl)



c) Yaygın istiare: Benzetmenin temel öğelerinden yalnız biriyle, çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. Aşağıdaki örnekte "ruh" gemiye benzetilmiştir.

Örnek:

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak vakti gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahattan elemli

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Bîçâre gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler.

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden.

(Yahya Kemal Beyatlı XX. yüzyıl)

reredan
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz Geri: ŞİİRDE EDEBİ SANAT

Mesaj tarafından Atirpan Çarş. Kas. 14, 2007 1:25 pm

Kinaye

Bir kelime ya da sözün gerçek anlamının dışında benzetme amacı gütmeden anlatılmasıdır. Bu türün mecaz-ı mürselden farkı, gerçek anlamı çağırıştırmayan engelleyici durumun olmamasıdır.

Örnek:

eli açık



Burada gerçek anlamda bir insanın avuç içi açıktır, denilebilir. Ama asıl maksat mecaz anlamdadır. İnsanın cömertliği dile getirilmektedir.



Hân-ı ihsânına ermez elimiz ol şâhın

Ni'met-i vaslına bî-hûde heman diş bileriz

O sevgilinin bağış sofrasına elimiz ulaşmaz.Ona kavuşma nimetine boşuna diş
bileriz.

(Bağdatlı Ruhî XVI. yüzyıl)





4. Ta'riz (Taşlama)

Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Sözün gerçek anlamı doğruymuş gibi görünse de asıl amaç sözün ters anlamına yüklenmiştir. Bu sebeple ta'riz sanatı bir kişiyi ya da durumu alaya almak ve iğnelemek amacıyla yapılır.

Örnek:

Kibirli bir insana \" Ne kadar alçakgönüllüsünüz.\" demek.



Pâre-i elmâs eker açtığı zahma o şûh

Lutfu var olsun eder ihsân ihsân üstüne

O sevgili açtığı yaraya elmas parçası eker.Bu lutfu devam etsin, iyilik sütüne
iyilik eder.

(Rasîh XVIII. yüzyıl)





5. Teşhis (Kişileştirme) ve İntak (Konuşturma)

Teşhis, insan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana ait nitelikler vermektir. İntak ise o varlıkları konuşturmaktır. Bu sanatlarla ilgili örnekler daha çok masal ve fabllarda bulunur.

Örnek:

Gül hasretinle yollara dutsun kulağını

Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr

(Bakî XVI. yüzyıl)



B . ANLAM SANATLARI

1. İhâm

İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin bir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarını kastetederek kullanmaktır.

Örnek:

Güzellerde vefâ olmaz demek yanlıştır ey Bâkî

Olur va'llâhi bi'llâhi heman yalvarı görsünler

(Bakî XVI. yüzyıl)

Burada yalvar hem yalvarmak fiilini hem de eskiden İran'da kullanılan bir para çeşidini karşılamaktadır. Her iki anlamda aynı anda kastedilmiştir.

2. Tevriye

İki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimeyi bir dize ya da beyit içinde yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastederek kullanmaktır.

Örnek:

Sakın Mecnûn'u sanman ehl-i aşkın ihtiyârıdır

Güzel sevmekte zîrâ kimseye hiç ihtiyâr olmaz

(Bakî XVI. yüzyıl)

Burada ihtiyâr kelimesi yaşlı ve kendi iradesi ile seçme şeklinde iki anlam yüklenmiştir. Ancak asıl kastedilen uzak anlamı olan \"kendi iradesi ile seçme\"dir.



3. Tenâsüb

Bir konu üzerinde aralarında türlü ilgiler bulunan en az iki kelime, terim ve deyimi bir dize ya da beyit içinde yerli yerinde kullanmaktır. Ancak bu kelimeler arasında karşıtlık bulunmaması gerekir.

Örnek:

Mest olupdur çeşm ü ebrûnun hayâlinde imâm

Okumaz mihrâbda bir harf-i Kur'ân'ı dürüst

Cami imamı, sevgilinin kaşı ve gözü ile kendinden geçip, mihrapta Kur'an'ı düzgün okumaktan âciz düşer.

(Ahmed Paşa XV. yüzyıl)

4. Leff ü Neşr

Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede en az iki şeyi söyleyip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkları vermektir.

Örnek:

Gül-i ruhsâruna karşu gözümden kanlu ahar su

Habîbüm fasl-ı güldür bu ahar sular bulanmaz mı

(Fuzûlî XVI. yüzyıl)

Burada sevgilinin güle benzeyen yanağı, güllerin açtığı bahar mevsimi ile, gözünden akan kanlı yaşlar da baharda suların bulanık akması ile ilgilidir



5. Tecâhül-i Ârif

Bilinen bir gerçeği, bir nükteye dayanarak bilmiyormuş gibi söylemektir.

Örnek:

Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım

Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım

(Nahifî)

Burada şair kendi iradesi ile sevdiği halde bilerek günahsız olduğunu ifade ediyor.



Burada şair evreni Tanrı’nn yarattığını bildiği halde bilmemezlikten geliyor.

6. Hüsn-i Ta'lil

Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini, hayalî ve güzel bir sebebe bağlamaktır. Ancak sebebin kesin bir yargıya dayanması gerekir.

Örnek:

Bâğa sen serv-i revânı bir kadem bassın deyü

Hayli döküldü saçıldı yoluna berg-i hazân



Bahçeye sen servi, ayak bassın diye sonbahar yaprakları yoluna döküldü.

(Bâkî XV. yüzyıl)

Ayın surun ucunu burç edinmesiyle, hüs-i ta’lil sanatı yapılmıştır.



7. Telmih

Söz arasında herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca, yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu anımsatmaktır.

Örnek:

Ben şairim o kâmet-i mevzûnu doğrusu

Sevmem desem de bil ki yalan söylerim sana



Aldanma ki o sülün boyluyu sevmem desem de, inanma, yalan söylerim.

(Nedîm XVII. yüzyıl)

Burada \"Şairler yalancıdır.\" anlamındaki hadis-i şerife telmih vardır.







27 Kasım '04 08:44




EDEBî SANATLAR

a. Mecaz: Kelime veya kelime gruplarını bilinen ilk manalarından başka bir manada kullanmaya mecaz denir. Mecaz edebî eserlerde kullanıldığı gibi zaman zaman günlük konuşmalarda da kullanılır. Mesela \"yüreksiz\" kelimesi \"korkak\" manasında kullanıldığı zaman mecaz sanatı yapılmış olur. Eğer kelimeye kazandırılan mana ile asli mana arasında bir benzerlik var ise bu mecaz; hiç bir ilgi yok ise mecaz-ı mürsel adını alır. Akif'in \" Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal\" mısraındaki \"hilâl\" kelimesi ile Türk bayrağı kastedildiği için mecaz-ı mürsel sanatı yapılmıştır. “Ankara bu konuda kararlı.” Cümlesinde kararlı olan Ankara değil, Ankara’daki hükûmettir. Bir ilgi dolayısıyla Ankara kelimesi hükûmet anlamında kullanılmıştır.

b. Teşbih: Aralarında ilgi kurulabilen iki şeyden, ilgili oldukları konuda zayıf olanın kuvvetliye benzetilmesine teşbih denir.

Tam bir teşbihte dört unsur vardır:

1.Benzetilen: Aslan

2.Benzetme edatı: Gibi

3. Benzetme yönü: Kuvvetli

4.Benzeyen : Çocuk

Bunlardan benzeyen ve benzetilen aslî unsurlardır.

Örnek: Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.

Kendine benzetilen B.E. Benzetilen Benzetme yönü

c. İstiare: İki temel unsurundan (benzetilen ve benzeyen) sadece biri söylenerek yapılan teşbihe istiare denir.

İstiarelerde ya benzeyen veya benzetilen vardır. Yalnız benzetilen söylenmiş ise açık istiare, yalnız kendisine benzetilen söylenmiş ise kapalı istiare denir.

Örnek: “Şu karşımızdaki mahşer kudursa çıldırsa” mısraında düşman ordusu mahşere benzetilmiştir. Ama benzeyen (düşman ordusu) belirtilmemiştir. Bu bir açık istiaredir.

“Can kafeste durmaz uçar” mısraında ise can bir kuşa benzetilmiştir. Ancak benzetilen açıkça yazılmamıştır. Bunu diğer unsurlardan anlıyoruz. Bu sebeple bu bir kapalı istiaredir.

d. Teşhis: Canlı veya cansız varlıklara insan benliği vermek, yani onları şahıs gibi kabul etme sanatıdır.

Örnek: “Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal” mısraında bayrağın çehresi çatık bir insan olarak düşünülmesi ile teşhis sanatı yapılmıştır.

e. İntak: Kelime olarak söyletmek konuşturmak manasına gelir. Canlı ve cansız varlıkları insan gibi konuşturmak sanatıdır. La Fontaine'in küçük hikâyeleri bu sanatın en güzel örneklerini verir.

Örnek:

Benim adım dertli dolap

Suyum akar yalap yalap

mısraları su dolabının konuşması olarak düşünüldüğü için intak sanatı vardır.

f. Tariz: Söylenen bir sözün; alay etmek veya sitemde bulunmak maksadıyla tam tersinin kastedilmesi sanatıdır.

Örnek: “Eski eş'arda dürbin ile mana görülür (eş’ar:şiirler)

Yeni eş'arda mana gibi bir külfet yoktur.” beytinde yeni şirin mana yönünden yetersizliği ile tariz sanatı yoluyla alay edilir.

g. Kinaye: Bir sözün aynı anda hem gerçek hem de mecazi manada kullanılması sanatıdır.

Örnek:

Şu karşıma göğüs geren

Taş bağırlı dağlar mısın

beytindeki taş bağırlı deyimi ile hem dağların taş ve topraktan meydana gelmiş olması; hem de merhametsiz, yüreksiz olmak anlamı kastedilir. Buradaki merhametsiz mecazi anlamdır.

h. Mübalağa: Bir şeyin vasıflarını veya bir olayı olduğundan fazla büyüterek veya küçülterek ifade etme sanatıdır.

Örnek: “Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.” mısraında şair bir şehidin tarihe sığmayacağını ifade ile güzel bir mübalağa örneği veriyor.

ı. Tezat: Aynı varlığın iki zıt yönünü bir arada ifade etme veya birbirine zıt iki kavram arasında ilgi kurma sanatıdır.

Örnek: \"Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz\" mısraında birbirine zıt iki kelime aynı beyitte kullanılarak tezat sanatı yapılmıştır. ÖRNEK

i. Tecahül-i Arif: Şairin çok iyi bildiği bir şeyi bilmezlikten gelmesi sanatıdır.

“Edrine şehri mi bu ya gülşen-i me'va mıdır

Anda kasr-ı padişahi cennet-i a'lâ mıdır” (Meva: cennet, kasr: köşk)

beytinde gördüğü yerin Edirne mi cennet mi olduğunu soruyor, yani bilmezlikten geliyor.

j. İstifham: Anlatımı etkili kılmak için soru sorarak anlatmaya denir.

Örnek: Değildim ben sana mail sen ettin aklımı zail

Bana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı

beytinde şair kendisini ayıplayanların sevgilisinin ne kadar güzel olduğunu görünce utanacakları soru sorarak ifade ediyor.

Hüsn-i Ta'lil: Sebebi bilinen bir olayı, bir durumu, gerçek sebebi dışında daha güzel bir sebebe bağlama sanatıdır.

Gül-i ruhsarına karşu gözümden kanlı akar su

Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

beytinde şair çok ağladığı için gözyaşları bulanık yani kanlı akmaktadır. Oysa şair bunu ilkbaharda sular bulanık akar benim de gözyaşlarım senin yanağının gülüne karşı bulanık akmakta diye söyleyerek güzel bir sebebe bağlıyor.

k. Tevriye: Bir kelimenin aynı yerde birden fazla manada kullanılması sanatıdır. Kelimenin asıl anlamı yanında uzak anlamının da kastedilmesidir.

Örnek:

Sordum nigarı, dediler ahbab (nigar:sevgili)

Semt-i Vefa'da doğru yoldadır.

beytinde vefa \"bir semt adı ve sadakat\" manalarıyla , doğru yol \" yolun düzlüğü ve seçilen tavrın doğruluğu\" manalarıyla tevriyeli olarak kullanılmıştır. ÖRNEK

l. Tenasüp: Manaca birbirine uygun kelimeleri bir arada kullanma sanatına tenasüp denir.

Örnek: Ol peri-veş kim melahat mülkinün sultanıdur

Hükm anın hükmü bana ferman anın fermanıdır.

beytinde de padişahlık müessesesi ile ilgili olarak \"sultan, hüküm, ferman, mülk\" kelimeleri birbiriyle ilgilidir.

m. Telmih: Herkes tarafından bilinen geçmişteki bir olayı , bir veya birkaç kelime ile hatırlatma sanatıdır.

Örnek: “Yar sana

Çağlar sular yarsana

Çünkü Ferhat’ım dersin

Bulunmaz mı yar sana”

manisinde Ferhat’tan bahsediliyor. Ferhat’ın sevgilisi uğruna dağları yararak su getirmeye çalıştığı herkesçe bilinen bir olaydır. ÖRNEK

n. Cinas: Ses bakımından (okunuş ve yazılışları) aynı veya birbirine çok yakın fakat manaları ayrı kelimelerin bir arada kullanılması sanatıdır. Bu sanat daha çok mani ve hoyrat türünde kullanılır.

Örnek: Gam zedeler

Gam vurur gam-zedeler gam-zede: gam felaketine uğramış kişi

Sinem hakkak delemez gamze: yan bakış

Delerse gamze deler hakkak: taş kazıyıcı



Eyleme vaktini zayi, deme kış yaz oku yaz



öRNEKLER

Tezat

Biz şi’ri böyle söyledik ağyar söylesün, ağyar: başkaları, rakipler

Hem dost söylesün bunu hem yar söylesün



Telmih

Meyve-i memnu'dan tadmak günahından beri memnu: yasak; karban::kervan
Karban-ı aşk bitmez bir beyabandan geçer. beyaban: çöl


Hz. Âdem'in cennette yasak meyveyi yemesi hatırlatılıyor.

Tevriye

Bir delikanlu harâmidir deyü afv ettiler harami: eşkıya

Asmadan kurtuldu ammâ çok sıkılmıştır şarâb afv: af
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz