Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Victor Hugo-Sefiller(Kitap Özeti)

Aşağa gitmek

Gülenyüz Victor Hugo-Sefiller(Kitap Özeti)

Mesaj tarafından TheRAPmania C.tesi Kas. 10, 2007 1:06 pm

KİTABIN ADI : SEFİLLER



YAZARI :
VİCTOR HUGO



YAYIM YERİ VE TARİHİ :
İSTANBUL 2000



YAYIMLAYAN YAYIN EVİ :
ENGİN YAYINCILIK



KAÇINCI BASKI OLDUĞU :
1. BASKI: 1989

2. BASKI: 1991

3. BASKI: 2000



SAYFA SAYISI : 220


Sefiller



Büyük Fransız Şair ve yazarı Victor Hugo, Fransa tarihinin en
çalkantılı günlerinde, 1802’de geldi dünyaya. Babası, Napolyon
ordusunda generaldi imparatorun parlak döneminde önemli görevlerde
bulundu, bir çok dış ülkeye seyahat etti ve Madrit’te valilik yaptı.
Anne ve babası arasındaki bitmek bilmeyen geçimsizlikler, yinelenen
ayrılıklar nedeniyle, Hugo genellikle annesinden uzak kaldı ve babası
ile yaşadı. İlkokula da İspanya’da başladı. Ancak, İspanyol
aristokratlarının çocuklarını kabul eden bu okulda, sonradan soyluluk
unvanı almış bir burjuva generalin oğlu olması, alay konusu edilerek
dışlanmasına yol açtı. Yazarların ürünleri ile yaşam öyküleri arasında
ilişki kurmak eğilimindeki araştırmacılar, İspanyol okulunda geçen
günlerin, Hugo’nun aristokrasiye bir yandan hayranlık duyup bir yandan
da nefret etmesi gibi gerilimli bir duyguya kapılarak
liberal-demokratik ilkeleri seçmesinde büyük rol oynadığını iddia
etmişlerdir..

Napolyon’un imparatorluktan düşmesi ile birlikte Hugo ailesi için zor
günler başladı. Babası Paris’e döndü. Maddi sıkıntılar ve toplumsal
çalkantılar içerisinde, eğitimini düzgün bir biçimde sürdüremedi Hugo,
ama kendi kendine okumayı sürdürdü, hatta ilk şiirlerini yazması da bu
yıllara denk düşer. Annesinin ölümüyle sefaletin eşiğine gelen Hugo’yu
bu güç durumdan kurtaran yirmili yaşlarda yayınlanan -kraliyet yanlısı-
şiirleri oldu; XVIII.Lois tarafından aylığa bağlandı, Chateaubriand’ın
ilgisini çekti ve romantik akımı benimsemesinden sonra parlak bir
kariyerin kapısını araladı.

1827’de “Cromwell” ve 1830’da “Hernani” oyunları, -tıpkı Namık Kemal’in
“Vatan Yahut Silistre”sinin Osmanlıda yarattığı- isyana benzer bir
heyecan uyandırdı Paris’te.

Hugo’nun ilk romanı ise “Notre Dame’ın Kamburu”dur(1831). Bugün
okunduğunda, yazarın en yüzeysel ürünü olarak değerlendirebileceğimiz
bu romanın nispi başarısızlığı, Hugo’nun maddi nedenlerle yayınevinin
ısrarına boyun eğerek metnini çok kısa bir sürede tamamlamak zorunda
kalmasındandır. Yine de, Hugo’nun yükselen ünü, bu kitabının da
sevilerek okunmasını sağlamıştır Fransa’da.

1831-1941 arasında çok sayıda şiir, piyes ve roman yazdı Hugo, 1841’de
Fransız Akademisine seçildi. 1848 ihtilalinden sonra Cumhuriyetçi
saflara geçti ve Cumhurbaşkanlığı için aday bile oldu. Kendisi
seçilemedi, ama seçilen Louis Napolyon’u destekledi. Ancak bu Napolyon
da imparatorluğunu ilan edince, Hugo 1851’de Fransa topraklarını terk
ederek –yirmi yıl sürecek gönüllü bir sürgünü geçireceği- Channel
Adaları’na yerleşti. Burada yazdığı “Sefiller”(1861), onun en çok
tanınan ve sevilen eseridir. İmparatorluk dönemi sona erip Üçüncü
Cumhuriyet kurulunca, Victor Hugo, Paris’e bir kahraman olarak döndü.
Millet meclisine seçildi, ama politikadan çok edebiyatla ilgilenmeyi
tercih etti. 1855’de öldüğünde, büyük bir törenle Pantheon’a gömüldü.

19.yy Paris’inden insan manzaraları; “Sefiller” romanı, roman
kahramanları; kürek mahkumu Jan Valjean ve polis müfettişi Javert
arasında sürüp giden bir kovalamacanın hikayesi üzerine kuruludur.


Jan Valjean, yoksul bir köylüdür, ailesini doyurmak amacıyla çaldığı
–yalnızca- bir somun ekmekten dolayı kürek cezasına çarptırılmış,
defalarca kaçma teşebbüsünde bulunduğundan cezası katlanmış ve on dokuz
senelik hapisten sonra inançlarını yitirmiş, topluma öfke ve kin
duyarak tahliye olmuştur. Sefil bir halde geldiği “D” kasabasında,
kasabanın piskoposundan gördüğü iyilikle aydınlanır ruhu.

Hayata ahlak ve fazilet sahibi iyiliksever bir insan olarak yeniden
başlayan Valjean, Fransa’nın kuzeyinde ucuz mücevher imalatçılığı
yaparak yaşamaktadır şimdi; geçmişini gizlemiş, zenginleşmiş ve
herkesin sevgisini kazanıp kasabanın belediye başkanı olmuştur.
Valjean’ın gizlediği geçmişten şüphelenen detektif Javert, araştırmaya
koyulur ve “D” kasabasındaki hırsızlık olayına kadar ulaşır. Oysa, isim
benzerliğinden, bir başkası Jan

Valjean’ın yerine tutuklanmış, mesele kapanmıştır. Ne var ki Valjean’ın
ahlakı, kendi yerine bir başkasının hapsedilmesine izin vermez. Teslim
olur ve yeniden küreğe gönderilir.

Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra bir kez daha kaçmayı başaran
Valjean, teslim olmadan önce sakladığı –namusuyla kazanılmış-
paralarını alır, Fantiana’nın kızı Cosette’i bulur ve bir manastırda
bahçıvan olarak çalışmaya başlar. Evlat edindiği Cosette ise rahibe
okuluna gitmektedir. Müfettiş Javert’ten kurtulmuş gibidir Jan Valjean.


Bu sakin hayat, Cosette’in genç ve güzel bir genç kız olmasıyla
değişir. Babası Napolyon ordusunda subaylık yapmış bir delikanlı;
Marius’a aşık olmuştur Colette.


Zengin dedesi tarafından büyütülen Marius, 1832’de isyan eden
sosyalistlerin safındadır. Her zaman haklıdan yana olan Jan Valjean da
öyle. Paris kanla yıkanırken, Javert ile Jan Valjean karşı karşıya
gelirler. Valjean Javert’in hayatını bağışlar. Ancak bu yüce gönüllük
karşısında bütün inandığı değerleri yıkılan Javert, intihar eder.
İsyancıların durumu da pek parlak değildir. Marius ağır yaralanır ve
Valjean tarafından kurtarılır. Cosette’in bu genci sevdiğini anlayan
Valjean, onun eski bir kürek mahkumunun kızı olarak bilinmesini istemez
ve ortadan kaybolur. Oysa Marius, hayatını kurtaran kişinin Valjean
olduğunu öğrenmiştir. İki genç, son anlarını yaşayan Valjean’a
koşarlar....



Jan Valjan ekmek çaldığı için beş yıl kürek cezası ile cezalandırılır.
Birkaç kere kaçmaya kalkıştığı için cezası ağırlaştırılır ve 19 yıl
hapiste kalır. Çok güçlü bir insan olan Jan Valjan, hapiste iyi
duygularını kaybetmiş gibidir. Hapisten çıktıktan sonra, mahkum
olduğunu gösteren belge yüzünden herkes ona kötü davranır. Rahip onu
evine alır. O ise evden gümüş takımları çalar. Fakat yakalanır. Rahip
şikayetçi olmaz ve ona iki de gümüş şamdan hediye ederek onlardan elde
edeceği parayı namuslu adam olma yolunda harcamasını ister. Bu olay Jan
Valjan için bir dönüm noktasıdır. Madlen adıyla iş hayatına atılır,
zengin olur. Fanten adında düşmüş fakat ruhça temiz bir kadına ve
kızına yardım eder.

Polis müfettişi Javer, birden ortaya çıkan ve kısa zamanda zengin olan
herkesin “Baba” dediği Madlen’in kim olduğunu merak eder ve Madlen
Baba’nın aslında Jan Valjan olduğunu anlar ve Jan Vanjan’ı ihbar eder.
Ancak ihbarın yanlış olduğu ve Jan Valjan adında birinin hapiste
bulunduğu mahkemece tespit edilir. Bunu öğrenen Madlen Baba (Jan
Valjan) teslim olur ve hapiste Jan Valjan sanılan mahkumun kurtulmasını
sağlar. Hapiste bir gece kaldıktan sonra kaçarak bir limandan denize
atlar ve herkes onun öldüğünü sanır.

Fakat müfettiş Javer öyle düşünmez. Jan Valjan, Fanten’e verdiği sözü tutmak üzere Fanten’in kızı Kozet’i bulur ve onu büyütür.



Müfettiş Javer onları takip etmektedir. Takip edildiğini anlayan Jan
Valjan kaçarak, Kozet’i yatılı olarak bir kiliseye verir ve kendiside o
kilisenin bahçıvan yardımcısı olur.


Bay Jilnorman adlı birisi torunu Maryüs’ü büyütmektedir. Maryüs avukat
olmak için çalışıyor ve dedesinin yanında kalıyordu. Ancak bir tartışma
sonucunda Maryüs dedesinin evini terk ederek bir süre Sen-Jak otelinde
kalır. Maryüs, borçlanmamak için otelden ayrılarak arkadaşı
Kurfeyrak’ın odasına taşınır ve eğitimini tamamlayarak avukat olur. Bir
gün Maryüs Lüksemburg parkında dolaşırken Kozet’i görür ve ona ilk
bakışta aşık olur ve onu her gün görebilmek için bu parka gelir. Maryüs
ile Kozet arasındaki ilişkiyi fark eden Jan Valjan bu ilişkiyi
istememektedir ve oturdukları evden taşınırlar. Fakat Maryüs onları
yine bulur ve Maryüs ile Kozet gizli gizli buluşurlar.



Bazı kişiler Krala karşı ayaklanırlar. Bunların içinde Maryüs de
vardır. Daha sonra olaylar arasında Müfettiş Javer devrimcilerin
tutsağı olur. Devrimcilerin arasına katılan Jan Valjan, Müfettiş
Javer’i kurtarır. Jan Valjan, bir çatışma sırasında yaralanan Maryüs’ü
kurtarır. Ancak Müfettiş Javer ikisini de yakalar. Müfettiş Javer
kendisini devrimcilerin elinden kurtaran Jan Valjan ve Maryüs’ü serbest
bırakır ancak görevini yerine getiremediği için intihar eder.



Maryüs iyileşir ve Kozet ile evlenir. Zaman içerisinde iyice yaşlanan Jan Valjan da ölür.



KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER:


Burası korkunç bir yerdir. Burası karanlıkların kuyusudur. Körlerin
çukurudur burası. Cehennemin ta kendisidir(...) Paris'in varoşları
diyebileceğimiz bu kenar mahallelerin tenhalığını tanıyan herkes, en
umulmadık kimsesiz bir yerde, bir çitin ardında veya bir duvar dibinde
toplanmış çocuklar görmüştür. Bunlar yoksul ocaklarından kaçmış
çocuklardır. Kenar sokaklar onların dünyasıdır; orada nefes
alabilirler. (...) Kötü alınyazıları buralardan doğar. Buna acı
tabiriyle, Paris'in kaldırımlarına atılmak denir"




KİTAP ÜZERİNE KANI:
Benim kitap için yapabileceğim hiçbir kötü eleştiri
yoktur. Bence kitabın anlaşılmasının ve okunmasının kolay olması,
anlatımın eğlendirici ve açık olması, anlamı bilinmeyen sözcüklerin çok
olmaması vb. gibi özellikler bu kitap hakkında insanların olumlu
düşüncelere sahip olmasını sağlıyor.



KARAKTERLER:


JAN VALJEAN:

Ekmek çaldığı için hapse giren, 19 yıl sonra hapisten çıkan ve herkese karşı iyilikler yapmaya başlayan adam.

COSETTE:

Fantiana’nın kızıdır. Jan Valjean tarafından evlat edinip Marius’la evlenen kız.

MARİUS:

Cumhuriyet’i savunan bir babanın oğludur fakat babasını tanımaz. Ayrıca Cosette’le evlenir.

JAVERT:

Mesleğine aşırı bağlı olan ve Jan Valjean’ı yakalayan polistir.

TEM: Yazar, bize bir insanın hapisten çıktıktan sonra insanlara kendini
kabullendirmek için çektiği güçlükleri ve insanların onu dışlamalarını
anlatmış. Ayrıca insanlığın, yoksulluk sorunuyla gelen sefilliğine de
değiniyor.

BiÇEM: Kitabın okunması ve anlaşılması kolaydır. Anlatım yeterince
eğlendirici ve açıklayıcıdır. Ayrıca bilinmeyen sözcükler de fazla
yoktur. Cümleleri ne çok uzun ne de çok kısadır ve söyleşimler
kesinlikle gerçeğe uygundur çünkü “Sefiller” romanında anlatılan
gerçekler yalnızca toplumsal yaşantı ve onunla ilişkili mekanlarla
sınırlı değildir.


Roman kahramanlarının önemli bir kısmı, Hugo’nun yaşam öyküsünde ya da
Fransa tarihinde yaşamış kişilerden oluşur. Hatta, gururlu, isyankar ve
devrimci Marius tipi, yazarın kendi gençliğinin idealize edilmiş
biçimidir.

Jan Valjean’ı merkezine alan hikayesi de –özellikle 1832
ayaklanmasıyla- Fransız tarihinin romana yansımasıdır. Üstelik o
dönemin haksız adalet sistemini ve politik hayatını teşhir etmesiyle de
önemli bir belgeye dönüşür “Sefiller”. Üstelik hiç bir belgenin sahip
olmayacağı zengin tasvirlerle ve şiirsel bir dille...

YAZARIN YAŞADIĞI ÇAĞ, BUNLARIN KİTABA NE ŞEKİLDE YANSIDIĞI:

1861 de yazdığı "Sefiller" romanında, Victor Hugo yüzlerce sayfayı
Paris'in varoşlarının ürpertici yaşamına ayırmıştır. Victor Hugo, aynı
romanda, burjuva evini ve mahallesini de ayrıntılı olarak tasvir
ederek, toplumsal kesimler arasındaki ayrımı, içinde yaşadığımız döneme
göre çok daha kesin, hiç bir "nesnel" incelemenin yapamayacağı kadar
dehşet uyandıracak biçimde belirler.

KİTAP ÜZERİNE KANI: Konu çok açık ve iyi sunulmuştur, üslûbu çok
düzgündür. Toplumu, insanları, doğayı insanların kitabı okuduğu zaman
gözünde canlandırabileceği şekilde çok iyi canlandırmıştır. Önerdiği
çözüm yolu gerçekçidir.
TheRAPmania
TheRAPmania
Teğmen
Teğmen

Erkek
Mesaj Sayısı : 157
Nerden : İzMiR
Kayıt tarihi : 07/11/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz