Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ROMAN TÜRÜ VE GELİŞİMİ

Aşağa gitmek

Gülenyüz ROMAN TÜRÜ VE GELİŞİMİ

Mesaj tarafından Atirpan Cuma Kas. 02, 2007 11:32 pm

Roman, insanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî türe ve bu türde yazılmış eserlere denir. Türkçe'ye Fransızca'dan geçmiştir.
Roman belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki belli bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için kullanılan edebi terimdir. Edebi türler içinde en yenisidir. Çünkü matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir.
Tanımlanması zor bir edebi türdür. Gelişmesini tamamlamamış tek türdür denebilir.
Roman düzyazıyla yazılır. Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır. Anlatılan olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekanlarda geçer. Kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır.
Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür. Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir.
Roman, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür. Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır. İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür.
Romanlar: konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.
Üslup bakımından "romantik roman", "gerçekçi roman", "doğalcı roman", "estetik roman", "izlenimci roman", "dışavurumcu roman", "yeni roman" türleri sayılabilir.

Üslup Bakımından



Romantik Roman


Kişilerin duygularını, arzularını,hislerini, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür.Yani aşk, duygu, hayal gibi düşünceler yer alır.Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean-Jacques Rousseau’nun eserleri ve Goethe’nin Genç Werther’in Acıları romanı gibi.

Gerçekçi Roman


Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır.

Doğalcı Roman


Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Robin Sharma ve Guy de Maupassant romanları doğalcı romanlardır.

Estetik Roman


Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır...

İzlenimci Roman


Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir. Ford Madox Ford’un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir.

Dışavurumcu Roman


20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir.Dostoyevski,Franz Kafka,Samuel Beckett ve Bertold Brecht]]’in romanları bu türün örneklerindendir.

Yeni Roman


Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 sonrasında ilk örnekleri görülmeye başlandı. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren romanlardır. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir. Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir.

Konu Bakımından


Konusu bakımından roman "tarihsel roman pikaresk roman duygusal roman, gotik roman, ruhbilimsel roman, töre romanı, oluşum romanı" türlerine ayrılır.

Tarihsel Roman


Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabililer. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını, Stendhal’in Parma Manastırı’nı sayabiliriz. Bu türün önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de Santilane’ın Serüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz.

Duygusal Roman


İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Laurence Sterne’in Fransa ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları, Madame de La Fayette’in Prenses de Cleves adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.

Göthik Roman


Göthik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür. 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır.Göthik romanın günümüzdeki uzantıları bilimkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir. örneğin harry potter serisi gibi...

Ruhbilimsel roman


Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost’un Manon Lescaut adlı eseriyle Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı diğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Paul Bourget’in romanları da bu türe örnektir. Türkiye'den Peyami Safa'nın 9. Hariciye Koğuşu buna örnektir.
Türk edebiyatında roman


Türk edebiyatında roman 19. yüzyılda ortaya çıkan bir yazım türüdür. Roman, Tanzimat'la başlayan batılılaşma sürecinin bir parçası olarak, kültürel birikimin doğal bir sonucu değil, bir çeşit sanat ithali şeklinde Türk yazınına girmiştir.[1] Romanın tür olarak Türk edebiyatında görülmesi, Fransızca’dan Yusuf Kamil Paşa’nın yaptığı, Fenelon’un Telemak adlı eserinin çevirisi Terceme-i Telemak ile olmuştur. Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirmen Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiller’i çevirmiştir. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu Fransa ile yakın siyasi ve kültürel ilişkiler içinde olduğu için, özellikle Fransız romanının etkisi ön plana çıkmaktadır. Nitekim roman kelimesi de Türkçe'ye Fransızca'dan doğrudan geçmiştir. Böylece bir süre Fransız romanlarının çeviri ve uyarlamaları okunmuş ve benzer örneklerin yazılması için zemin hazırlanmıştır. Özellikle 1860-1880 yılları arası yoğun bir şekilde çevirilerin yapıldığı bir dönem olmuştur.


İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir (1872). Osmanlı yazarları tarafından yazılan ilk romanlar, genellikle oldukça zayıftır. Bunda romanın tür olarak batıdan alınmasının büyük payı vardır. Bu çeşit bir düz yazı geleneği olmayan Türk yazarları özellikle karakter yaratmak konusunda yüzeysel kalmışlar ve karikatüre benzeyen tipler ortaya çıkarmışlardır. İlk yazılan romanlar, kimi zaman nerdeyse birebir olacak şekilde, batılı örneklerin taklitleri olarak görülebilir. Bu ilk dönem yazarları daha çok Fransız Romantizm akımını örnek almışlardır. Taner Timur'a göre bunun öncelikli nedenlerinden biri bu dönemde Fransız romanında etkili olan Doğalcılık akımı ve bu akım doğrultusunda yazılan romanların toplumun en yoz ve kötü halini yansıtma eğiliminde olmalarıdır. Osmanlılar bu romanlarda anlatılan hikayeleri bu nedenle beğenmemiş ve kendilerine uygun görmemişlerdir.[2] Émile Zola gibi yazarların kötümser determinizmi yerine, dönemin değişen Osmanlı toplumuna daha çok hitap eden konuları tercih etmişlerdir. Bu durum, Taner Timur'un Ahmet Mithat Efendi'den yaptığı alıntıda şöyle geçmektedir:[3]




Bu zamanın tabii romancılarına bakılacak olursa dünyada ve bahusus dünyanın Fransa denilen kısmında ve hele Fransa'nın Paris denilen yerinde fezaili beşeriyeden (insani erdemlerden) hiçbir eser kalmamış olmak lazım gelir.



Bu nedenle dönemin romanlarında daha çok romantik aşklar ve yanlış batılılaşma ana tema olarak ön plana çıkmaktadır. Dönemin bazı önemli romanları şunlardır: Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası (1896), Namık Kemal'ın İntibah (1878) ve Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Bey'le Rakım Efendi'si (1875).
Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi. Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biri olarak kabul edilir.
1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemde yazılmaya başladı.

Notlar





    <LI id=_note-0>Marxist edebiyat kuramcılarına göre roman bir edebiyat türü olarak, sanayileşme sonrası bireyselliğe yönelen kapitalist burjuva kültürünün kendini ifade şekli olarak Avrupa'da ortaya çıkmıştır. Osmanlı toplumu benzer bir ekonomik süreçten geçmediği için Türk edebiyatı benzer bir kültürel birikim yaratmamıştır. Bkz. Murat Belge, Edebiyat Üstüne Yazılar, 17-8.

    <LI id=_note-1>Taner Timur, Osmanlı-Türk Romanından Tarih, Toplum ve Kimlik,24-5.
  1. Taner Timur, Osmanlı-Türk Romanından Tarih, Toplum ve Kimlik, 383
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz Geri: ROMAN TÜRÜ VE GELİŞİMİ

Mesaj tarafından Atirpan C.tesi Kas. 03, 2007 2:04 am

. ROMAN
Romanın burjuva toplumunun bir ürünü olduğu, 18. ve 19. yüzyılda gerçek kimliğine kavuştuğu söylense de; burjuva öncesi dönemde, özellikle Ortaçağ ve Rönesans edebiyatında kimi roman örneklerine rastlamaktayız.

Romanın ortaya çıkışında söylenceler, destanlar, kahramanlık öyküleri ve masalları ilk kaynak olarak alabiliriz. Roman sanatının günlük yaşama dönük soyutlayıcı bakışı öncesinde ise söylenceler, mitolojik öyküler, şövalye ve kahramanlık öyküleri, anılardır.

Romana ilk elden kaynaklık eden Pikaresk roman anlayışıyla ''yeni bir insan tipi'' ortaya çıkarılır. Romandaki ana figür olan ''tip'' dünyaya ve toplumsal yaşama ''aşağıdan yukarıya doğru yönelmiş'' bir bakışla bakar, bu eksende gezgin bir ruhla yaşar. Sürekli bir dönüsüm içindedir.

İlk başarılı roman örneği 17. yüzyılda Miguel de Cervantes(1547-1616) Don Quijote(1605-1615) adlı yapıtıyla verir. 18.yüzyılda, Cervantes'in açtığı gerçekçi yolda, roman sanatının gelişmesinin ilk öncüleri İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding'in(1707-1754) ürünlerine rastlarız.

Gerçeğe, tarihe bağlılıkları romanı olaylar dizisi anlatan, kahramanı bu bakımdan anlamlar yükleyen bir tür olarak, diğer türlerden ayrıcalıklı bir yere getirir. 18.yüzyıla gelindiğinde romanın etkinlik alanı genişlerken; yaşanmışlık duygusunun ağır bastığı olaylarının ''hikaye'' edilmesiyle de yeni bir dönem başlar.

Her bölüm birden fazla kısımdan oluşabilir. Bu template için bir örnek verilmektedir. Yeni bir kısım başlandığında bir önceki kısım biter. Aynı özellik Bölüm ve alt kısımlar için de geçerlidir.

ROMAN TÜRÜ VE GELİŞİMİ A49def13e4sc0
1.0.1 ROMAN NEDİR?
Roman,olmuş veya olması muhtemel olayların anlatıldığı uzun yazılardır.İlk örneklerini 15.yüzyılda Fransız yazar Rabelais vermiştir.Ancak asıl niteliklerini Romantizm ve Realizm akımları döneminde kazanmıştır.Roman belli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır.Çoğu zaman kadrosu geniştir.

Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır.Çevrenin tanıtımına özen gösterilir.Temsil ettiği akıma göre romantik roman, natüralist roman,realist roman;konusuna göre aşk romanı,toplumsal roman, polisiye roman,macera romanı gibi isimler alır.

Türk Edebiyatında Tanzimat'tan sonra görülür.İlk örneği Şemseddin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanıdır.Batı romanı ölçüsünde en başarılı romanı Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştır.Namık Kemal, Mehmet Rauf, Reşat Nuri,Yakup Kadri,Peyami Safa diğer ünlü romancılarımazdandır.


1.0.2 ROMANCI KİMDİR?
Romancı edebiyat ortamıyla beslenen;varoluşunu bu ortamın ve yaşamın gelişme koşullarına göre biçimleyen sanat insanıdır.Yaşam gerçekliğiyle yazı gerçekliğini buluşturmada romanın ne olduğu sorusunu sorarak,sorgulamasını yaparak yola çıkandır da bir bakıma. Kendi roman dünyasını kurmak için bu tür bir hesaplaşmayı yapabilendir, bunu göze alabilen edebiyat insanıdır demeliyiz.

Kuşkusuz bu da romancıyı romanın tarihini bilmeye, okumaya, bunu sorgulamaya itecektir. Bilme ve sorgulama süreci onun için bir nevi ``roman okulu '' dur. Bu süreç sonrasında da neyi, nasıl yazacağı sorusunu kendisine sorarak yola çıkar. Edindiği birikim, deneyimler önemlidir.

Dönemin tarihsel, toplumsal gerçekliğiyle bireyin serüveni boyutlarıyla onun gözlemevidir. Romancı, kurduğu roman dünyasıyla okura yeni bir evren sunandır. Özgün, yeni; anlamı, boyutu, derinliği olan bir yapıtı ortaya koyandır.

Düşündürttüğü kadar yol aldırandır da. Roman yazarının eylemselliği de işte burada yatar. Onun roman/romancı kavrayışı okur katında karşılığını bulduğunda katılım, hatta yeniden yazılım süreci başlar. Bu açıdan roman yazarı, bir maestro olmasada ilgilidir.

Adalet Ağaoğlu'nun deyimiyle: ``insanı, onun sınıfsal, toplumsal konumunu, içindeki ilişkilerini, bu ilişkilerin karmaşıklığı ve çelişkilerini kavramak, kavradığını yeni bir yorumla yeniden üretmek; dışarıdan hemen görünmeyen insan gerçekliklerini ışıklandırmak zorunda'' olan edebiyat insanıdır.

Romanda bakış açısının kurulması, anlatım biçiminin belirlenmesi, romanın yapısını oluştururken kahraman, çevre, olay ekseninde gelişen bireysel ve toplumsal durumların romanın bu yapısı içinde yer alış biçimi...gibi roman sanatına dair sorunlar romancının baslıca sorunlarıdır.

20. yüzyıla gelindiğinde roman sanatı bireyin zaferi olarak algılanır. İnsanlığın tarihinin dönüm noktasında var olan bir sanat olarak yerini almıştır. Feodalizmin yıkılıp burjuvazinin ortaya çıkışı bir bakıma romanın da tarihini yazıyordur. Romanın gelişme çizgisi bu eksende yerini bulur. 19. yüzyıl romanı bunun kanıtıdır.

Yeni yüzyıl ise roman sanatı adına arayışlar, buluşlar, yenilikler getirir. Yeni anlatım yolları, teknikler denenir. Roman, edebiyat ortamlarında kabul gören bir tür olur. Romancı da romandaki bu değişikliklerden etkilenmiş ve romanlarında işlemiştir.


2. ROMANIN İÇERİĞİ

2.1 ROMANIN ASLI HUSUSİYETİ
En olanaklı edebiyat türü olan roman, insanlar ve hayatlarındaki olaylar hakkında uzun kurgusal bir hikayedir. Romanın dört asli hususiyeti vardır: Tema, Entrika, Karekterizasyon ve Stil. Bunlar hususiyetlerdir; ayrılabilir parçalar değil.

İnceleme maksadıyla, kavramsal olarak tecrid edilebilirler; ama, daima hatılanmalıdır ki bu hususiyetler, birbiriyle ilişkindir ve bir roman olanların bütünüdür. (İyi bir romansa, bölünmez bir bütündür.) Bu dört hususiyet, bir istisna ile, her tür edebiyat formunda -yani kurguda- mevcuttur:roman, oyun, senaryo, libretto, kısa hikaye.

Şiir; tek istisnadır. Bir şiir, bir hikaye anlatmak -yani, entrika ve karekterizasyona sahip olmak- zorunda değildir; şiirin temel hususiyetleri, tema ve stildir.

Tema, bir romanın soyut anlamının hulasasıdır. Mesela Victor Hugo'nun Sefiller'indeki tema, ``Toplumun, alt sınıflardaki insanlara karşı adaletsizliği'' dir; Margaret Mitchell'in Rüzgar Gibi Geçti'sinde tema, ``Amerikan İç Savaşı'nın Güney toplumu üzerindeki etkisi'' dir.

Amaç, biçimi belirler. Tema, bir romanın amacını tamamlar. Yani; tema, romanın biçimini, yazarın yapacağı sayısız seçimde standartın ne olacağını belirler ve romanın bütünleştiricisi olarak hizmet görür.

Bir roman, realitenin yeniden-yaratılması olduğundan; romanın teması, dramatize edilmelidir; yani, eylemler halinde sunulmalıdır. İnsan bilincinin bütün içeriği -düşünceler, bilgiler, fikirler, değerler- sadece bir tek nihai ifade biçimiyle ortaya çıkar.Insan eylemleri halinde ve sadece bir tek nihai amaca sahiptir: insan eylemlerini yönlendirmek.

Bir romanın teması, insan mevcudiyeti üzerinde bir fikirden ibaret olduğundan; bu fikir(tema), bu fikrin insan üzerindeki etkisi veya insan eylemleri içinde ortaya çıkışı olarak-yani bir entrika olarak- sunulmak durumundadır.

Entrika, temanın dramatize edilmesinin aracıdır. Bir hikayeyi eylemler halinde sunmak; onu, olaylar halinde sunmak demektir. İçinde hiçbir olayın olmadığı bir hikaye,hikaye değildir.

Olayları rastgele ve tesadüfi olan bir hikaye; beceriksizce bir araya konmuş bir olaylar yığınıdır veya en iyi ihtimal ile bir günce bir hatıra defteri bir gazetesel kayıt olarak nitelendirilebilir. Ama böyle bir yazı edebi bir eser veya roman değildir.

Bir entrika, bir düğümün çözümüne doğru gelişen, amaçlı olarak mantıken bağlantılılandırılmış olaylardan oluşan bir dizidir. Bu tanımdaki `` Amaçlı'' kelimesinin iki uygulaması vardır:hem yazara, hem de o romandaki karakterlere uygulanır.

Yazar olaylardan oluşan öyle bir mantıki yapı oluşturmalı, öyle bir olaylar dizisi ortaya koymalı ki her önemli olay hikayede daha önce verilen olaylarla bağlantılı olsun, onlarca belirlensin, onlardan çıkarak gelişsin.

Bu dizi öyle olmalıdır ki hiç bir olay ilgisiz, keyfi, arızı olmasın; olayların mantığı kaçınılmaz olarak nihayi bir sonuca bağlansın. Böyle bir dizinin kurulması için romandaki karakterler amaçlı davrandırılmalıdır. Ya kendilerince açıkça bilinen bazı amaçlar peşinde sunulmalı ya da eylemlerini yönlendiren ve romandaki başka somut olaylar içinde ifade bazı motivasyonlara davrandıkları dramatize edilmelidir.

İyi romanın temel prensibi şöyle ifade edilebilir; Bir romanın teması ve entrikası bütünleştirilmiş olmalıdır. Bu bütünleştirme rasyonel bir insanın zihin ve bedeninin, düşünce ve eyleminin bütünleştirildiği ölçüde tam olmalıdır.
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Gülenyüz Geri: ROMAN TÜRÜ VE GELİŞİMİ

Mesaj tarafından Atirpan C.tesi Kas. 03, 2007 2:10 am

ROMAN TÜRÜ VE GELİŞİMİ S305rf11
TÜRLERİ
Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.Üslup bakımından ``romantik roman'', ``gerçekçi roman'', ``doğalcı roman'', ``estetik roman'', ``izlenimci roman'', ``dışavurumcu roman'', ``yeni roman'' türleri sayılabilir.

2.2.0.0.0.1 ROMANTİK ROMAN:


Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları, Jean Jack Rausseau eserleri ve Goethe'nin Genç Verther'in Acıları romanı gibi.

2.2.0.0.0.2 GERÇEKÇİ ROMAN:


Romantik romanda ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır.Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.

DOĞALCI ROMAN:


Üslup bakımından gerç.ekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür.Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı eserlerdir.

2.2.0.0.0.3 ESTETİK ROMAN:


Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır.

2.2.0.0.0.4 İZLENİMCİ ROMAN:


Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir. Ford Madoks Ford'un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir.

2.2.0.0.0.5 DIŞAVURUMCU ROMAN:


20.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkmasıyla belirlenir.
Dışavurumculuk, şiddetli, fırtınalı ve tanımsız duyguları vurgulamasıyla, abartma, karikatürleştirme, çarpıtma ve soyutlama tekniklerinden yararlanmasıyla bir tür ``yeni romantizm'' olarak da değerlendirilir. Dostoyevski, Kafka, Becket'in romanları bu üslubun örneklerindendir.

2.2.0.0.0.6 YENİ ROMAN:


Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 yıllar sonrasında bundan önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyimi hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren eserlerdir. Yeni roman yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir.
Konusu açısından ise ``tarihsel roman'', ``pikaresk roman'', ``duygusal roman'', ``gotik roman'', ``ruh bilimsel roman'', ``töre romanı'', ``oluşum romanı'' olarak sıralanabilir.

2.2.0.0.0.7 TARİHSEL ROMAN:


Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler.

2.2.0.0.0.8 PİKARESK ROMAN:


Çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş gezginlik yaşamında yaşadığı olayları gevşek ve rahat bir üslupla anlatır.

2.2.0.0.0.9 DUYGUSAL ROMAN:


İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar.

GOTİK ROMAN:


Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır.

2.2.0.0.0.10 RUHBİLİMSEL ROMAN:


Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serikanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır.

2.2.0.0.0.11 TÖRE ROMANI:


İnsanların en dolaysız biçimde toplumsal olan davranışlarını, adetlerini, geleneklerini ön plana çıkarır. Moda, yaygın konuşma ve ifade biçimleri, toplu olarak yapılan her şey bu tür romanların konusunu oluşturur. Toplumun derin yapısından çok, yüzeysel görüntüleriyle ilgilenir.
Genel olarak bu romanlarda stil konusu çok önemlidir. Stil konusu, kısa bir tartışmada kapsanamayacak ölçüde komplekstir. Bu yüzden sadece birkaç asli hususun belirtilmesiyle yetinilecektir. Edebi bir stilin bu romanlarda bulunması için iki temel öğesi vardır. Bunlar içerik seçimi ve kelime seçimidir.
Bir pasajda güzel bir kadını tasvir eden bir yazarın yapmış olduğu stilistik içerik seçimi o yazarın, kadının bedenini mi yoksa yüzünü mü yoksa yürüyüş tarzını mı yoksa yüz ifadesini mi vs. anlatacağını belirler;tasvirde içereceği detayların asli ve anlamlı detaylar mı yoksa alakasız detaylar mı olacağını belirler.
Kelimelerin bunların olgular halinde mi yoksa değerlendirmeler halinde mi sunulacağını belirlerler. Yazarın yapmış olduğu kelimr seçimi ise iletmeyi seçtiği özel içerikle elde etmek istediği duygusal gözlemleri veya çağrışımları değer eğilimlerini iletir.
Yazarın yapacağı en kötü hatalardan biri; bir karekterin tabiatının ne olduğu hakkında anlatıcı pasajlarla iddialarda bulunmak fakat bu iddiaları desteklemek üzere o karakterin eylemleri halinde ortaya konması gereken hiçbir delil vermemesidir.
Atirpan
Atirpan
Yönetici
Yönetici

Kadın
Mesaj Sayısı : 478
Yaş : 100
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 25/10/07

http://edebiyatsever.blogcu.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz