TASAVVUF EDEBİYATI-EDEBİYATTA TASAVVUFA AİT TABİRLER KAVRAML
1 sayfadaki 1 sayfası
TASAVVUF EDEBİYATI-EDEBİYATTA TASAVVUFA AİT TABİRLER KAVRAML
insan-ı kamil: olgun insan
fenafillah:ermişlik mertebesi
meyhane:aşıkların toplandığı yer
maşuk: sevgili
saki:mürşit
çile:allaha kavuşma yolunda katlanılan sıkıntılar
Açildi Sir babi Seyhim yüzünden
Can sefalar buldu tatli sözünden
Masiva tozunu gönül gözünden
Tevhid ile sildik elhamdülillah
Tasavvuf en başta kanaatkâr olmayı, başkalarıyla paylaşmayı ve Kur’an’ın işaret ettiği "tekasür"le uğraşmaktan, masivadan uzakta kalmayı öğütlemektedir. Masiva, boğucu ayrıntı ve yönün kaybolduğu çokluktur. Ayrıntıdan bütüne, çokluktan birliğe doğru yönelmemiş bir zihin, tasavvufun amacı olan kemal kavramının mahiyeti hakkında da herhangi bir fikre sahip olamaz. O hâlde ruhî tecrübe kadar zihinsel formasyon da önemlidir. Kişinin en önemli ilgisi Allah’la olacak, ama Allah’la beraber olurken halkın içinde yaşayacak ve gündelik sorumluluklarını yerine getirmeye çalışacak.
Tasavvufta çok önemli bir kavram olan "Masiva"yı dünyanın tümüyle reddi şeklinde değil, dünya hayatını yaşarken Allah'tan başka hiçbir şeye bizim kalbimizi işgal ve istila etmesine fırsat verilmemesi, böyle bir tehlikeye karşı teyakkuz hali içinde yaşama bilinci şeklinde anlamak lazım. İnsanın giderek bencil, duyarsız, anlamdan ve amaçtan yoksun olarak yaşadığı bir dünyada, yani sahiden masivanın Allah'ın yerine geçtiği bir zamanda, tasavvufa olan ihtiyaç, su ve hava kadar hayatidir, iktidar hırsı ve açgözlülük bütün toplumsal çatışmaları tahrik eden ve sürekli kılan en önemli faktördür.
Elbette dünyaya küsülmez, dünya hayatı yerilmez; ama yaratılışımızın ve varoluşumuzun merkezi noktasında dünyaya duyduğumuz sevginin, tutku-nun (Hubbu'l- hayat ed dünya) yerleşmesine de izin verilmez. Maddi tabiatın bütünü olarak dünya ile, kişisel ömrümüzün geçtiği dünya hayatı kötü değildir; farkında olunması gereken kötülük, eşyanın hatmi hakikatin bir tezahürü olduğunu unutmak ve dünya hayatını tek bir hayatmış gibi yüceltmektir.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.
İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir. Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir. İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır.
Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır. Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır. Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır. İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır. İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir. Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır. O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir. Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir.
Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl.1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır. Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII. yy.da temelleri atılmıştır. Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır.
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır. XIII asrın ikinci yarısıyla XIV. Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir. Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur. Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır. Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur.
Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb. sevdirmekle yaymışlardır.
Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir.
Önemli temsilcileri:
13. yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)
14. yy: Âşık Paşa
15. yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî
16. yy: Pir Sultan Abdal
fenafillah:ermişlik mertebesi
meyhane:aşıkların toplandığı yer
maşuk: sevgili
saki:mürşit
çile:allaha kavuşma yolunda katlanılan sıkıntılar
Açildi Sir babi Seyhim yüzünden
Can sefalar buldu tatli sözünden
Masiva tozunu gönül gözünden
Tevhid ile sildik elhamdülillah
Tasavvuf en başta kanaatkâr olmayı, başkalarıyla paylaşmayı ve Kur’an’ın işaret ettiği "tekasür"le uğraşmaktan, masivadan uzakta kalmayı öğütlemektedir. Masiva, boğucu ayrıntı ve yönün kaybolduğu çokluktur. Ayrıntıdan bütüne, çokluktan birliğe doğru yönelmemiş bir zihin, tasavvufun amacı olan kemal kavramının mahiyeti hakkında da herhangi bir fikre sahip olamaz. O hâlde ruhî tecrübe kadar zihinsel formasyon da önemlidir. Kişinin en önemli ilgisi Allah’la olacak, ama Allah’la beraber olurken halkın içinde yaşayacak ve gündelik sorumluluklarını yerine getirmeye çalışacak.
Tasavvufta çok önemli bir kavram olan "Masiva"yı dünyanın tümüyle reddi şeklinde değil, dünya hayatını yaşarken Allah'tan başka hiçbir şeye bizim kalbimizi işgal ve istila etmesine fırsat verilmemesi, böyle bir tehlikeye karşı teyakkuz hali içinde yaşama bilinci şeklinde anlamak lazım. İnsanın giderek bencil, duyarsız, anlamdan ve amaçtan yoksun olarak yaşadığı bir dünyada, yani sahiden masivanın Allah'ın yerine geçtiği bir zamanda, tasavvufa olan ihtiyaç, su ve hava kadar hayatidir, iktidar hırsı ve açgözlülük bütün toplumsal çatışmaları tahrik eden ve sürekli kılan en önemli faktördür.
Elbette dünyaya küsülmez, dünya hayatı yerilmez; ama yaratılışımızın ve varoluşumuzun merkezi noktasında dünyaya duyduğumuz sevginin, tutku-nun (Hubbu'l- hayat ed dünya) yerleşmesine de izin verilmez. Maddi tabiatın bütünü olarak dünya ile, kişisel ömrümüzün geçtiği dünya hayatı kötü değildir; farkında olunması gereken kötülük, eşyanın hatmi hakikatin bir tezahürü olduğunu unutmak ve dünya hayatını tek bir hayatmış gibi yüceltmektir.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.
İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir. Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir. İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır.
Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır. Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır. Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır. İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır. İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir. Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır. O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir. Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir.
Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl.1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır. Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII. yy.da temelleri atılmıştır. Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır.
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır. XIII asrın ikinci yarısıyla XIV. Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir. Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur. Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır. Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur.
Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb. sevdirmekle yaymışlardır.
Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir.
Önemli temsilcileri:
13. yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)
14. yy: Âşık Paşa
15. yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî
16. yy: Pir Sultan Abdal
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz